22 Mayıs 2019 Çarşamba

Dikkat Egzersizleri


Sınav tarihine her gün bir adım daha yaklaşırken çoğunlukla düşündüğümüz bir şey kendini çok belli etmiyor mu? Neredeyse her deneme sınavından sonra “Hocam dikkatsizlikten gitmiş hep” türü cümleler kurmuyor muyuz? Ve bu tür cümleler artık iyice canımızı sıkmadı mı? O zaman gelin dikkat nedir, nasıl bir şeydir, ne şekilde artırılabilir birlikte bakalım.


Öncelikle şunu bilmeliyiz ki, dikkat odaklanmaktır. O an yaptığımız işe duyularımızla (özellikle görme ve işitme duyularımızla) kendimizi verdiğimizde dikkatimizi toparlamış oluyoruz. Hepimizin kısıtlı dikkati olduğu için tüm duyuları kullanarak dikkatimizi toparlayamayız. Bu sırada, özellikle ders çalışırken görme duyumuzu aktifleştirip, diğer duyularımızı geçici olarak askıya alırız ve yoğunlaştırılmış dikkati yaşarız. Ders çalışırken aynı zamanda konu anlatımlı video izliyorsak ve not alıyorsak hem görme hem işitme duyularımızı aktifleştirip bölünmüş dikkat yaşamış oluyoruz. Bu topladığımız dikkatin sürdürülmesine de konsantrasyon diyoruz. Odaklanmada ya da odaklanmanın süresinde bir sıkıntı yaşadığımızda dikkat dağılması beraberinde geliyor. 

1) Sonsuzluk İşareti: Odanızdayken, ders çalışmaya başlamadan önce veya başlayıp da dikkat dağılması yaşadıktan sonra dikkatinizi toparlamak istiyor ama zorlanıyorsanız hemen ayağa kalkın. Gözlerinizi kapatın ve önce sağ elinizle büyük bir sonsuzluk işareti çizin. Bir orkestra şefinin orkestrasını yönetmesi gibi elinizi sürekli olarak sonsuzluk işaretinde belirlediğiniz yolun üzerinde hareket ettirin, bu büyük sonsuzluk işaretini gittikçe küçültmeye başlayın. Bir nokta halini alana kadar gözlerinizi açmadan küçültün, küçültün. Bir nokta halini aldığında durun ve diğer elinizle aynı işlemi yapmaya başlayın. Bu çalışma hem sağ hem sol görsel alanları çalıştırarak beynin konsantrasyon gücünü artırır. 


2) İlk ve Son: Bir şeyi ilk ya da son kez yapıyormuş gibi düşünün. Bu, önceden kaçırdığınız detayları yakalama,  gözlem gücünü artırma ve yeni bakış açıları geliştirme olanağı tanır.

3) 5 tane daha: Bir çalışmanın ortasında tam sıkılıp vazgeçmek üzereyken “5 tane daha” tekniğini kullanın. Bu egzersizi uygularken zihniniz sıkılma noktasını aşar, zihinsel sabır ve dayanıklılık köprüsü oluşturursunuz. Bu yöntem size direnç kazandırır. Örneğin; Parabol çözmekten çok sıkıldınız ve dikkatinizin dağılmaya başladığını fark ettiniz diyelim. Hemen kalemi fırlatıp masadan kalkmayın, kendinize “5 tane daha çözüp bırakacağım” deyin. O 5 soruyu çok yüksek bir dikkatte çözdüğünüzü fark edeceksiniz. 


4) Not Alın: Önemli bir şey yapmaya çalışırken zihninizi meşgul eden diğer şeylerin konsantre olmanızı engellediğini düşünüyorsanız bunları bir kâğıda yazın. Yanına da bu sorunla ne zaman ilgileneceğinize dair bir not düşün. a) Sorunu tanımladınız, b) O sorunu ne zaman halledeceğinizi tanımladınız. Şimdi ders çalışmaya devam edebilirsiniz.

5) Kendinizi Ödüllendirin: Bir haftaya başlamadan önce o haftayı hedeflerinizi tamamlayarak bitirdiğinizde kendinizi neyle ödüllendireceğinizi planlayın. Ödül, sizi rahatlatan ve mutlu eden her şey olabilir. Sevdiğiniz bir yiyecek ya da içecek, yürüyüş yapmak, bir arkadaşınızla buluşmak, bir Netflix dizisi izlemek gibi. 

6) Gereksiz faaliyetler: Sık sık su içmek, evin içinde gezinmek, el-kol oynatmak, sıklıkla telefonunuza bakıp bildirim geldi mi diye kontrol etmek gibi gereksiz faaliyetlerden kaçının. Böylece daha soğukkanlı olursunuz, oto-kontrol mekanizmanız güçlenir.

7) Sağlıklı besinler tüketin: Konsantrasyonu artıran besinler tüketin: Demir ve C vitamini eksikliği konsantrasyonun azalmasına neden olabilir. Tavuk, et, balık ürünleri ve meyveler, taze sıkılmış meyve suları tüketilebilir. Haftada en az 1 akşam balık yemeğe çalışın.

8) Kontrol çizelgesi hazırlayın: Zihninizin dağıldığını her hissedişinizde çizelgeye bir işaret koyun. İstikrarlı bir şekilde yapıldığında zamanla daha az işaret koyduğunuzu fark edeceksiniz.

9) Nefes Egzersizleri: Belki de en önemli dikkat ve sağlık çalışması nefes egzersizleridir. Ancak gelin görün ki öğrencilerin asla yapmadığı egzersiz de nefes egzersizleridir. Şöyle diyelim; doğru nefes yoksa doğru hayat da yoktur. Bir sabah kalkıp “ben bugün nefes almayacağım, istemiyorum” diyebilir miyiz? Nefes sandığımızdan çok daha önemlidir, doğru bir şekilde alınıyor olması bizi her tür zorluğa karşı korumaktadır. 


1-4-2 Tekniği: 1 saniyede burnunuzdan aldığınız derin nefesle diyafram bölgenizi şişiriyorsunuz. Nefesi içinizde tutarken aynı anda 1’den 4’e kadar sayıyorsunuz ve 2 saniyede ağzınızdan yavaşça veriyorsunuz. 

4-2-4 Tekniği: 4 saniyede burnunuzdan yavaş yavaş aldığınız nefesle yine diyafram bölgenizi şişiriyorsunuz. 2 saniye içinizde tutuyorsunuz ve 4 saniyede ağzınızdan veriyorsunuz.

Nefes egzersizlerini yaparken sırt üstü uzanmanız işinizi kolaylaştırır. Gerçekten içinizden saniyeleri sayın ve istediğiniz egzersizi 10 defa arka arkaya yapın. İlk yapmaya başladığınızda karın kaslarınızda ağrı ve sızılar olacaktır. Egzersizi yaptıkça bunlar geçecektir merak etmeyin. 

Nefes egzersizlerinin herhangi bir yerinde göğüste sıkışma, boğulma hissi, nefes alamama gibi şeyler yaşarsanız hemen o an egzersizi bırakın ve okul psikolojik danışmanınıza durumu anlatın, yardım isteyin. 

**Dikkatle ilgili başka sorularınız varsa tunabaharr@gmail.com adresine yazabilir, kendinize ya da çocuğunuza geçerli ve güvenilir bir test olan MOXO Dikkat Testi uygulansın isterseniz yine benimle iletişime geçebilirsiniz.

Sevgiler,

Tuna

18 Mayıs 2019 Cumartesi

Sınav Kaygısını Yönetmenin 10 Püf Noktası


Geçenlerde Twitter'da Sami Gülgöz'ün paylaştığı bir bağlantı ilgimi çekti. Başlık "Sınav Stresi ile Baş Etme"ydi, bağlantıya tıklayınca şu infografikle karşılaştım ve çok beğendim. Beğenmiş olmamın asıl nedeni buradaki bilgilerin basit, anlaşılır, uygulanabilir ve etkili sonuçlar verebilecek olmasıydı. Ben de zaman kaybetmeden bu infografiği sunuma çevirdim ve bizim 12. sınıf öğrencilerine anlattım. İlgiyle dinlediler. Öğrencilerimden aldığım geri bildirimlerin ışığında yazıyı buraya da koyayım, ilgililer okusun ve bir türlü düzen sağlayamadığım blog yazarlığında yeniden bir ivme yakalayayım. O zaman başlıyoruz:

Sınavdan önce:

1) Daha iyi uyuyun:

Daha iyi uyuyun, daha az tıkının. Değerli olan uykunuzu feda ederseniz ertesi gün sınavda sorun yaşamanız daha olasıdır.

2) Batman gibi çalışın:

Her gün aynı saatte aynı yerde çalışın. Beyniniz bunu çalışmak için ipucu olarak algılayacak ve çalışma disiplini ile odaklanma becerisini geliştirmenin zamanı geldi diye yorumlayacak.


3) Bir kağıda en güçlü 5 özelliğinizi yazın:

Kişilik değerleriniz testte kaç net yaptığınıza bağlı değildir. Ve bunu kendinize hatırlatmanız her zaman iyidir :)

Sınav günü:

4) Sınavdan önce sağlıklı beslenin:

Midenizden gelen gürlemeler sınav anında konsantre olmanızı zorlaştırır. 

5) Bakış açınızı belirleyin:

Unutmayın, bu sadece bir sınav. Sınavın kendisiyle değil içeriğiyle ilgilenin, bakış açınızı buna göre belirleyin. İçerikle uğraşırsanız sınavın kendisiyle uğraşmaya vaktiniz kalmayacak zaten. 


6) Kendinizi heyecanlandırın: 

Kendinizi gergin ve sinirli hissetmek yerine önce bir düşünün ve "Ben heyecanlıyım. Vücudum da sınavda iyi yapmam için bana destek veriyor." diyebilirsiniz. Araştırmalar sınav kaygısını heyecana dönüştürdüğünüzde daha iyi performans göstereceğinizi belirtmektedir.

Sınav anında:

7) Talimatları iyi okuyun:

Talimatları okumak ve soruları kontrol etmek basit hatalardan kaçınmanıza yardımcı olmakla kalmaz aynı zamanda testi zamanında bitirmek için her soruya ne kadar zaman harcayabileceğinizi ölçmenize yardımcı olur. 

8) Olumsuz düşüncelerinizle konuşun:

"Sevgili düşüncelerim, burada olduğunuzu ve benim için endişelendiğinizi görüyorum. Ama ben iyiyim, bunun sadece bir sınav olduğunu biliyorum." Kendinizi endişeli düşüncelerinize kaptırmadan onları kabul edin, varlıklarına izin verin, ki sizi rahat bıraksınlar.


9) Zor soruları ilk başta atlayın:

Bazen kolay sorularla sınava ısınmak size yardımcı olur. Sınavı tamamladıktan sonra zor sorulara geri dönmek sorun değildir. Yeter ki zamanınızı iyi kullanın. 

Sınav sonrası:

10) Başarınızın tadını çıkarın:

Sınavdan sonra bir dakika boyunca düşünün ve o anın tadını çıkarın. Dans edin, isterseniz biraz kestirin ya da arkadaşlarınızla bir kafeye gidin ve keyifli vakit geçirin. 

     Bütün bu maddeler sadece fikir verme amaçlıdır, uygulamada sıkıntı yaşıyorsanız veya kaygınıza eşlik eden başka bir ihtiyacınızı dile getirmek istiyorsanız tunabaharr@gmail.com adresine yazarak randevu alabilirsiniz.

       Kaygılarınızı yönetebildiğiniz keyifli günler dilerim. 

       Tuna

1 Kasım 2016 Salı

Ekim 2016



Algılanan Dünya, Merleau-Ponty'nin 1948'de yaptığı radyo konuşmalarından oluşuyor bu metinler. Bakış açısıyla, felsefik sorularıyla bilimin perspektifini tartışan ilginç bir sohbet olmuş. (En azından bize göre.) Algı konusuna değinilen kitabın fenomenoloji konu başlığıyla ilgilenenleri etkileyeceğini düşünüyorum. Altı çizilmiş yerler tekrar okunmalı ve biriyle tartışılmalı ki bu kitap bellekte kalıcı olsun. Ömer Aygün çevirmiş.

Ba, Birhan Keskin'in 2003-2005 arasında yazdığı şiirlerden oluşuyor. Kitapyurdu'nda birisi "Depresyon hırkası gibi kitap," diye yorum yazmış, katılmamak elde değil. 

Bazı Yazlar Uzaktan Geçer, ilk defa Murathan Mungan kitabı aldım. Övünmüyorum ya da ah'lanmıyorum, yanlış anlaşılmasın. "Sızım sızım aşksızım" diye başlayan şiiri yüzünden aldım bu kitabı, şiirleri beni çok tatmin etmedi. 




Buzda Yürüyüş, malûmunuz, Jaguar'ın bastığı birçok kitabı kitaplığa eklemeye çalışıyoruz, her ne kadar filmlerini izlemesem de "okumayı" seven biri olarak film yönetmeni Werner Herzog'un bu yürüyüş seyahatini edinmek istedim. Nasıl bir metin: Yazar, elinde kamera varmış gibi geçtiği kasabaları bize anlatıyor. Ali Bolcakan çevirmiş, güzel bir metin. 

Görünüre Dair Küçük Bir Teoriye Doğru Adımlar, fazlasıyla uzun bir kitap ismi. Sırf John Berger'in kısa bir metni ve Bülent Somay çevirisi diye aldım. Bilirsiniz, Berger eski bir ressam. Bu metin de "Resim yapmak neye cevap verir, neyin ihtiyacıdır?" gibi sorulara cevap olsun diye yazılmış sanırım. Berger'i okumak her zaman zevklidir. 

Hani, üstat Aruoba'ya diyecek söz mü var? Bütün kitaplarını sabırla toplamak, raflardan indirip sabırla okumak lazım. 




Hızlandıkça Azalıyorum, bu kitabı yaklaşık iki yıl kadar önce üç farklı kitapçıda gide-gele okumuştum. O zamanlar kitap almamaya çalışan bir işsizdim. Neyse. Kitabın tadını tam yaşayamadığım için sonunda kitabı aldım ve doyasıya okudum. Zaten ülkemizde Nordik yazar tutkunları da baş gösterdi. Onlardan biri de ben olabilirim. Çok iyi bir metin, zekici düşünülmüş cümleler var içinde. Deniz Canefe çevirmiş. 

İstanbul'dan Gelen Telefon, üniversite yıllarımda Blue Jean, Headbang, Yüxexes, ZOR ve bir dönem çıkan Rolling Stone, Billboard gibi müzik yayınlarını takip etmiştim. Birkaç yerde Roll'u görsem de hiç almamıştım. Şimdi çok pişmanım. Bu kitap da, Roll'de yayımlanan bir telefon söyleşisinden oluşuyor ve söyleşiyi yapan Yücel Göktürk aynı zamanda müzik de dinletiyor karşı tarafa. Telefonun diğer ucunda az önce sözünü ettiğimiz John Berger olunca ortaya düşündüren ve sorgulatan bir metin çıkıyor. Yasemin Akbaş ve Yücek Göktürk çevirmiş. İlginç bir okuma deneyimi. 

Teori ve Pratik Üzerine, Metis'in diyaloglar serisinden yanılmıyorsam şu ana kadar dört kitap çıktı. Dördünü de aldım bu ay. Bu, okuduğum ikinci kitaptı. Adorno ile Horkheimer 1956 baharında üç hafta boyunca bir tartışma yaptılar ve bu tartışmayı Komünist Manifesto’nun güncel bir versiyonunu üretme niyetiyle teybe kaydettiler. Bu kitap da kaydedilen bu tartışmanın yazıya dökülmüş hâlidir. Yer yer harareti yükselen bir tartışma, Horkheimer'ın Adorno'ya açıkça saldırdığını düşündüğüm kısımlar çok ilgimi çekti. Aynı zamanda Adorno'nun uysallığı da. Orhan Kılıç çevirmiş. 



29 Eylül 2016 Perşembe

Eylül 2016



Yaşama Uğraşı, Pavese'nin 1935-1950 arasında tuttuğu günlüklerin kayıtları. Edebiyatsever herkesin kütüphanesinde olması gerektiğini düşündüğüm bir kitap, Cevat Çapan'ın yetkin çevirisiyle. "Kendi yaradılışına karşı hareket etmeye kalkan bir insanın çekeceği ceza, kendisi gibi davranmak istediği zaman artık bunu yapamayacak durumda olmasıdır."

Martin Eden, Jack London deli bir yazar. Kısacık yaşamında çok üretken davranmış. İlk olarak lisedeyken Demir Ökçe'yi okumuş ve çok etkilenmiştim. Gecikmeli olarak Eden'ı da okudum ve yarı-otobiyografik özellikli bu kurgunun içine rahatlıkla girdim. Okunmalı, Levent Cinemre çevirisiyle. 

Bilinmeyen Adanın Öyküsü, Saramago'dan çok ilginç kısa bir öykü. Bu kitap şimdilerde Kırmızı Kedi tarafından Emrah İmre çevirisiyle basılıyor, ben İş Kültür'den çıkan E. Efe Çakmak çevirisini okudum. "Ama benim istediğim bilinmeyen adayı bulmak, orada, o adada kim olduğumu görmek istiyorum, Bilmiyor musun kim olduğunu, Eğer kendinden geçemezsen, nasıl bileceksin kim olduğunu."



Bir Şeyler Eksik, "Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler" alt başlığıyla sunulan kitap Bülent Somay'ın titiz yazarlığının sonucu okuması kolay bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. İnanılmaz keyif aldım. Sanırım Eylül 2016'nın en güzel kitabı bu oldu. Okuruyla sohbet eder gibi maddeler halinde yazdığı bu kitap için Bülent Somay'a ne kadar teşekkür etsek azdır. "Eksik hep orada. Hepimizde, yaşamımızın her ânında. O eksiğin ruhumuzda açmış olduğu gediği doldurmaya çalışarak yaşıyoruz. Bazen bundan bir başkasını sorumlu tutarak, bazen o gediği bir başkasındaki bir 'fazla' ile kapatmaya çalışarak. Başaramıyoruz tabii ki, ama iyi de oluyor: Böylece başkalarıyla iletişim kurmayı beceriyoruz. Hiçbir eksiğimiz olmasaydı başkalarına ne ihtiyacımız olurdu ki? Yani kısacası, eksiklerimiz sayesinde toplumsal varlıklarız biz. Ama bu, eksiğin bize acı vermesini, huzursuz etmesini engellemeyecek. Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle birlikte yaşamasını öğrenmekte."

Çocukluğun Soğuk Geceleri, bence melankolik tarafı ağır basan okurların yanaşmaması gereken bir kitap. Tezer Özlü'nün "Türk edebiyatının nostaljik prensesi" gibi itici bir tanımlamayla sunulmasına gıcık olsam da bir yerde satış stratejisi işte. Çok üzücü satırların kadını. "Görüyorsun işte. Hastalar ancak günlük yaşam içinde, yakınları arasında, davranışlarına hasta denilmeyen insanlar arasında iyi edilebilirler. Çünkü sinir hastalığı da bulaşıcı bir şey. Hem öyle mikrop almakla değil, bir insanın umutsuzluğunu derinden algılamakla bile geçebilir. O zaman gücün varsa kurtar kendini. Ne ilaç ne şok. Hastalık ile sağlık arasındaki bağ o denli zayıf ki, bir şizofrenin otuz yıllık solgunluğunu, zayıflığını, iştahsızlığını, çürümüş dişlerini ve zamanı yitirmişliğini yakından duymak, şizofreni kokusunu koklamak bile hasta edebilir insanı."

Homunkulus, biz yetişkinler için yazılmış on altı tane peri masalından oluşuyor. Tuhaf hikâyeler bunlar, alegorik bir anlatımla bir insan hayatının farklı dönemlerindeki farklı duygularının somutlaştırılması olmuş. Doğacan Dilcun Doğan çevirmiş.


 



Cerrah, sonunda Tess Gerritsen okudum. Gerilimini çok sevdim. Yazarın gerçek hayatında tıp fakültesi mezunu olması detaylı ameliyat ve kesme-biçme sahnelerini ustalıkla yazabilmesini sağlamış. Sonradan idolleşen Dedektif Rizzoli'yi ise dizisinden farklı olarak kısa boylu ve çirkin olarak tanıyoruz. Başka bir şey okuyamadığım dönemlerde polisiye-gerilim romanlarına dadanırım, yine başarılı oldum. Türün hayranları zaten okumuştur da, merak edenler mutlaka edinsin bu kitabı. Ali Cevat Akkoyunlu çevirmiş. 

Kahramanın Doğuş Miti, Otto Rank'ın Türkçede bildiğim kadarıyla yeni basılmış bir metni. Mitolojideki kahraman hikâyelerini göz önünde bulundurarak bu kahramanların benzer özelliklerini anlatıyor. Açıklamalarını psikanalize sırtını dayayarak yapıyor. Meraklıları okuyacaklardır. Gökçe Yavaş çevirmiş.

Bellek Tiyatrosu, okuduğum en ilginç metinlerden biri. Simon Critchley eşyalarını almak için geldiği ofisinde, ölmüş bir filozof arkadaşının yayınlanmamış yazılarını, hazırladığı tuhaf bir takım kartları içeren ve her birinin üzerinde burç işaretleri olan kutularını bulur. Hatırlama sanatı hakkında metinler ve bazı insanların (filozofların) hayatlarının bilinmeyen yönlerinin sıralandığı, ayrıca ölüm tarihlerinin de olduğu astroloji kartları bulur. Bunlardan birisi de Simon'ın kendisine aittir. Kitabın türü gerçekten belli değil; kurmacı mı, otobiyografi mi, felsefi bir metin mi, ayırt etmek zor. Tuncay Birkan çevirmiş. "Gece gökyüzüne baktığımızda tek gördüğümüz geçmiştir; ne kadar ileri bakarsak o kadar gerileri görürüz. Geleceği görmek için içe dönmemiz lazım." 

25 Ağustos 2016 Perşembe

Kitaplı Hava Sahası'nda Ağustos 2016



Karaduygun, uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. Daha önce Sema Kaygusuz okumamıştım, benim için bir ilk oldu. Kaygusuz'un telif hakları Metis'e geçtikten sonra bu kitabın çıkmasını bekledim ve nihayet okuyabildim. Açıkçası Karaduygun'dan ne bekleyeceğimi de bilmeden okudum, şair Birhan Keskin'le ilgili bir anlatı olduğunu biliyor fakat detayını bilmiyordum. Kitabın içinde farklı hikâyeler de var, Birhan'la ilgili kısımlar da var. Okudum işte, etkilendim diyemem. 

Melez Prens, Harry Potter serisinin 6. kitabı, fazlasıyla durağan geçti, ara sıcak hikâyeler anlatıldı, Harry'nin Dumbledore'la birlikte Düşünseli'nde çıktığı anı yolculukları güzeldi. Kitabın sonunda yazarın bıraktığı soru işaretleri, "Hikâyenin sonunda ne olduğunu bilmek için seve seve 7. kitabı alacaksınız" gibi olmuş. Daha önce demiştim ya, güzelim hikâyeyi ellerinden geldiği kadar ticarîleştirmişler. Filmine girmiyorum bile!

O Koku, Mısırlı yazar Sunullah İbrahim'in kısacık bir hikâyesi. Hapisten çıkan karakterin başına gelen olayları anlatıyor. Mısır kültürüne kısa bir bakış atıyor. Hükümetine karşı muhalif elbette, sanırım bu yüzden ilk yayımlandığında yasaklanmış. Rahmi Er çevirmiş.

  


Doppler, çok sevdiğim kısacık bir roman, Norveçli yazar Erlend Loe yazmış, Dilek Başak çevirmiş. Edebi demeye dilim varmıyor, öyle pek de edebiyat yapmamış zaten, hatta tabiri caizse langur lungur yazmış, akıcı. Standartları yüksek bir hayatı, bir karısı, iki çocuğu olan bir adamın her şeyi bırakıp ormanda yaşamasını anlatıyor. Kitabın sonunda "inşallah" dediğine göre devamı da gelecekmiş, devamı gelsin yine alırım. 

Edit: Bu notu yazdıktan sonra Artjurnal'ın youtube hesabında Erlend Loe'yle yapılmış bir röportaja denk geldim, burada, yazdıklarımda yanılmamışım.

Değişim, 2012 Nobelisti yazar Mo Yan'ı ilk kez okudum, hem diğer tuğla kitaplarına göre incecik olduğu için hem de Levent Cantek kendi blogunda paylaştığı için merak ettim. Otobiyografik bir anlatı, çünkü kitabın girişinde Avrupa'da tanıştığı bir yayıncının kendisinden Çin'deki son 30 yılın değişimini yazmasını istediğini belirtiyor, tür olarak neden "uzun öykü" yazmışlar anlamadım. Neyse kitabın dili kolay, yormuyor, çabuk okunuyor. Ayrıca hep yazmak isteyen insanlara da biraz güç veriyor. Ve şu an Çin hakkında iki gramlık bir bilgiye sahipsem bu kitap sayesindedir. Erdem Kurtuldu çevirmiş.

Ölüm Yadigârları, nihayet Potter serisini 9 haftalık bir sürede bitirdim. Evet, dananın kuyruğu sonunda kopuyor, bir anlamda seriye başlamamın ve bitirmemin nedeni olan meşhur finali okudum. Hogwarts Savaşı beklediğim kadar etkileyici değildi. Olayların oraya gelene kadar olan kısmı ise biraz kısır kalmış. Ancak yine de hakkını vermek lazım, bir hikâyeyi yedi kitap boyunca uzatmak, ara hikâyelerle desteklemek ve zenginleştirmek kolay bir iş değil. Ne denir ki, iyiler her zaman kazanır. En azından edebiyatta! 

Not: Ağustos 2016'nın yeni okumalarını 20-21 Ağustos tarihlerinde bıraktım; dergi okuması ve tekrar okunmasını gerekli gördüğüm birkaç kitabı gündeme aldım (Kum Kitabı, Bizans Sultanı, Taş Bina ve Diğerleri), bu yüzden erken bir yazı oldu, olsun.