Gohar Homayounpour etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Gohar Homayounpour etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Aralık 2021 Çarşamba

Tahran'da Psikanaliz Yapmak

Son beş yıldır Tahran'da psikanaliz pratiğimi sürdürüyorum. Bu süre içinde İran'da bir psikanalist olarak yaşadığım deneyimler üzerine birkaç makale yazdım ve bunları uluslararası konferanslarda sundum. Birkaç Batılı radyo istasyonu ve dergi bu konu üzerine benimle röportaj yaptı ve ayrıca şu an okumakta olduğunuz bu kitabı yazdım.


İran’da psikanaliz yapmak üzerine farklı platformlarda konuşmak benim için ilginç bir deneyimdi. Dinleyicilerin anlattıklarıma verdikleri tepkiler gayet şaşırtıcıydı. Ben bu tepkiyi, Julia Kristeva’nın bir ifadesini ödünç alarak, “büyülenmiş bir reddediş” hali olarak yorumluyorum. 

İran'da psikanaliz yapma konusu daha en başından büyüleyici birtakım fantezileri kışkırtıyor; dinleyici çoğunlukla lezzetli, egzotik hikâyelerin beklentisine giriyor. Ancak bu büyülenmeye, İran'da psikanaliz yapmanın imkânsızlığına gönderme yapan bir reddediş eşlik ediyor. Boston’da veya New York’ta yaşayan hastaların hikâyelerine benzeyen vakalar sunarak neredeyse hayal kırıldığına sebep olduğumu hissediyorum.

Bu tepkiler, Edward Said’in kullandığı terminolojiyi ödünç alarak, “oryantalizm”in bir formu olarak da yorumlanabilir. Egzotik (veya oryantal) Öteki, bir Batılı için büyüleyici bir şey, ama bu bakış Öteki’ni aşağı gören bir bakış; genellikle Fransızlara atfedilen türden bir egzotiklik değil. 

Ancak, Said’in kuramsal duruşunun ayrıntılarına girmeden, onun teorisine göre "Oryantal"lerin oryantalizmi yaratma konusunda taşıdıkları sorumluluğa da değinmek isterim. İçinde bulunduğumuz durum için, kaderimiz için Batıyı suçlamaktan vazgeçmeliyiz.

İşin aslı şu ki, şayet bu kitabı oryantalist meraklarınızı doyurmak için okuyorsanız, sizi uyarmam gerekiyor: hayal kırıklığına uğrayacaksınız.

Kara çarşafı erotize etmenin, Ruj Cihadı gibi egzotik başlıklar kullanmanın, İranlı erkeklerin karılarını nasıl dövdüklerinden bahsetmenin, veya elif, be, te gibi harflerle İran kaligrafisini erotize edip, Şehrazad, Siyavaş, Mahmut, Hüseyin gibi egzotik isimler kullanmanın popüler bir akım olduğunu biliyorum. Ben bu fenomen için “Öteki”ni suçlamıyorum, bu bizim kendimize yaptığı­mız bir şey. Bizler Öteki’nin gözlerindeki oryantal yansımamıza bağımlıyız.


Bir Fransız arkadaş geçenlerde “Fransızların da çeşitli şekillerde erotize edildikleri”ni anımsattı bana. Ama ben creme brûlee üzerinden erotize edilmekle, kara çarşaf üzerinden erotize edilmek arasında bir fark olduğuna inanıyorum. İlki efendi-köle zihniyetinin bir tezahürü değil; Fransızlar üstünlükleri üzerinden erotize ediliyorlar, bunun yanında Oryantaller aşağı seviyede sundukları hoşluklar için arzu ediliyorlar.

Suçlama oyununu oynamıyorum; biz bunu kendimize yapı­yoruz, çünkü süreçten elde edilebilecek birçok nevrotik kazanım söz konusu.

Değişim kendi içimizde başlar. Erotik, egzotik ve acayip görülmenin zevklerinden vazgeçmeliyiz. Kaçınılmaz sıradanlığımızla yüzleşmeliyiz. 

Slavoj Zizek, yakın zamanda verdiği bir röportajda, Abbas Kiarostami’nin filmlerinde en çok hayranlık duyduğu şeyin bu filmlerin seyirciye İran’daki gündelik hayata dair imgeler göstermemeleri, evrensel çelişkileri sunmaları olduğunu söylemiş. Ben de aynı düşünce ekolünden geliyorum. 

Geçenlerde ünlü bir Lacancı psikanaliste “Divan ve Kara Çarşaf” başlıklı bir makalemi, yorum yapması için gönderdim. Şöyle yazdı: 

Burada, bana, sunduğunuz şey... İran’da psikanaliz pratiğini sürdürmenin imkânsızlığından alınabilecek sosyolojik derslerdir -İranlının kendi benliğini yaratma sürecine dair çok güzel bir araştırma. Orada Ödipal kompleks Batı’da olduğundan çok daha farklı parametrelere göre hayata geçiyor... her şey tepetaklak olmuş. Sembolik Düzen - ya da onun yerine geçen şey, yani tutkulu erkekleriyle birlikte baskılanan, o tüm zamanların en büyük uygarlığı üzerine empoze edilmiş ve mekanik bir dayanışmayı hatırlatan eğilmez, bükülmez yapı- annenin her şeye kadir arzusunu düzenleyen şeyin çocuğu için bir arka zemindir... bu yüzden feminenlik ve bedene dair postmodern tanımlamalar, ataerkil düzene yönelik doğrudan bir suçlama olmadığı için, Batılı anlamda olmadığı için, kanımca sorunludur. Her halükârda psikanaliz İran'da işleyemez, çünkü nihayetinde tamamen Batılı bir pratiktir.

Bu analiste göre, İran’da psikanaliz mümkün değildir — ve yalnızca Batılı bir pratik olduğu için değil, İranlılar farklı bir sembolik düzen içinde işlev gördükleri için mümkün değildir. İran’da sembolik düzen tepetaklaktır: çocuk için Oedipus kompleksine bir giriş kapısı bulunmamaktadır, yani burada bir bakıma İran milli psişesinin psikotik özellik gösterdiği ima edilmektedir.

Yakın zamanda Boston’da gerçekleşen bir konferansta ise bir başka psikanalist yazdığım farklı bir makaleye şöyle tepki verdi: “Ama ben sanmıyorum ki İranlılar serbest çağrışım yapabilsinler!” Ben de İranlıların serbest çağrışımdan başka bir şey yapmadıkları ve sorunlarının da bu olduğu şeklindeki kendi görüşümü dile getirerek cevap verdim.

Ayrıca kitabımın ilk taslaklarından birini birçok defalar Tahran'ı ziyaret etmiş ünlü bir gazeteciye gönderdim. İran'ın onu büyülediğini biliyordum. Bana şöyle yazdı:

Yayımcılık şirketi olan bir arkadaşıma konudan bahsettim. En kışkırtıcı birkaç bölümü seçip, ona e- postayla göndermeni istedi. Ancak bu bölümler Amerikan halkına hitap edecek bölümler olmalı. (Bir psikanalistin Manhattan’da yazabileceği türden bir malzeme olmamalı, ağız sulandırıcı olmalı.) 

Bir psikanalistin nasıl olup da İran’da işlev görebileceğini aklım almıyor. Hiçbir ayetullah gelip, yardım istedi mi, merak ediyorum. 

Bölümlere daha zıpır, daha enerjik bir başlık vermelisin. (“İran'da Divana Uzanmak” örneğin, daha iyi: daha zıpır!) Tahran’da hakikaten kaç hastayı tedavi ettiğini merak ediyorum. Tahran dışından gelen hastan da var mı? Psikiyatrik tedavi gören mahkûmlar oluyor mu?

İran otoritelerinin hastalarının sana anlattıklarını öğrenmeye çalışacaklarından endişe duyduğun oluyor mu? Hastaların arasında siyasi hükümlüler oldu mu? 

Hastaların daha çok seksüel sorunları mı oluyor, siyasi sorunları mı? Ya da bazen bunların birbirine karıştığı oluyor mu? [Anlaşılan, bu gazeteciye göre bir Iranlının yaşayabileceği yegâne iki sorun ancak bunlar olabilir!] 

Başlığı “İran’da Çıldırmak” şeklinde değiştirmeye ne dersin?

İşte “büyülenmiş reddediş”ten kastım bu. İranlılar başka bir dünyanın varlıklarıdır. Tuhaf, egzotik yaratıklardır. Kimdir bu yabancılar? Ve neden, kimden yabancılardır?

- Gohar Homayounpour, Tahran'da Psikanaliz Yapmak