20 Şubat 2021 Cumartesi

Klinik Psikoloji YL (Tezli) kabul aldık, peki şimdi?

Tuna Hocam bu ne biçim soru, artık bir zahmet gidip okuyacaksınız, dediğinizi duyar gibiyim, haklısınız da. Ancak işler o kadar kolay değil. Çünkü 4,5 yıldır çalıştığım okuldan ayrıldım ve bir aksilik olmazsa 22 Şubat Pazartesi günü yeni yerimde işe başlayacağım. Ve yine bir gün bile boşluğum olmayacak. Her gün 10-11 saatlik mesainin yanında yüksek lisansın beraberinde getirdiği sorumluluk ve ödevleri günü gününe yapabilecek miyim, işte bu beni düşündürüyor. 


Başvuru süreci ve bilim sınavından bahsetmem gerekirse, kısaca özetlemeye çalışayım: 

Öncelikle neden Klinik Psikoloji programlarına başvurdum, önceki bir yazımda PDR'nin Klinik Psikoloji için alan dışı olmadığını yazmıştım, okumayanlar için link.

20-21 Bahar döneminde İstanbul Kent, Beykent, Haliç, Arel ve Üsküdar Üniversiteleri'nin Klinik Psikoloji tezli programlarına başvurularımı online sistem üzerinden yaptım. Bir de BAU'nun PDR (Tezli) programına başvurdum.

Üsküdar, en baştan itibaren pandemi nedeniyle bilim sınavı ve mülakat yapmayacağını duyurmuştu. Benim ALES ve lisans ortalamam düşük olduğu için kendime hiç şans vermemiştim, ki öyle de oldu. Üsküdar'ın sayfasında bende sadece "Yerleşemedi" yazıyordu. Bu durum beni bir miktar üzse de enseyi karartmadım çünkü asıl istediğim program İ. Kent'ti ve buranın sınavını bekliyordum. 

(Bu arada merak edenler için ALES-EA puanım: 73, lisans ortalamam 3.16)

Bir süre sonra Haliç'ten de ses çıkmayınca mail attım, dediler ki web sitesinde yayınladık. Açtım baktım, ben tabi ki yine yokum listede, o yüzden mail atmaya gerek görmemişler sanırım :) İnsan başvuran herkese mail atar yahu, mail atmak parayla değil.

Derken Arel bir liste yayınladı, bilim sınavı yapmayacaklarını sadece mülakat yapacaklarına dair de mail attılar. İlk gelen dosyada ne asil listede varım ne de yedek listede. Yavaştan bu işi unutsam iyi olur diye düşünmeye başladım. 

Beykent'ten de haber yoktu, bana mail olarak gelen sistem linkinden başvurumu kontrol ediyordum ama her defasından "onaya gönderildi" yazısı dışında bir şey göremiyordum.

Sonunda İ. Kent bilim sınavı için kullanıcı adı ve şifre gönderdi. Hadi Tuna dedim kendime, muhtemelen BDT soracaklar, eğitimini aldın, yaparsın, dedim. (Kendime gaz vermekte hiç sakınca görmüyorum.)  20 soru, 25 dk denildi. O heyecanla ben sınavı 17 dk'da bitirdim. Çünkü hatırladığım kadarıyla 4-5 tane metakognitif terapi, 2-3 tane cinsel işlev bozukluğu, 2-3 tane psikotik bozukluklar, 1-2 tane davranışçı yaklaşım sorusu vardı. Gerisini inanın hatırlamıyorum. Sınavı yetiştireyim diye hızlı hızlı okuyup işaretledim şıkları. Sınavdan sonra ise neredeyse hiç umudum yoktu. Belki 7-8 soruyu emin olarak işaretlemişimdir ama ne metakognitif terapiyle ne de cinsel işlev bozukluklarıyla ilgili tam bir bilgim vardı. Bir ihtimal 10 doğru-10 yanlış yapmışımdır diye düşünüyordum. Bilmediğim soruları mantık yürüterek yapmaya çalıştım. Sınav sonucu açıklandığında 17-3 yaptığımı ve 85 aldığımı gördüm. Diğer puanlardaki oranlar da listeye dahil edilince 6. yedek olarak açıklandım ve asil listenin kayıt haftasından sonraki haftada aranıp kayda çağrıldım. 18 Şubat tarihinde de program ücretini borç-harç denkleştirerek gidip kayıt yaptırdım. 

Bu arada bunlar olurken Arel bir mail daha attı, bu sefer benim adımın da olduğu 10 kişilik bir mülakat listesi daha açıklandı. Nasıl ve neden oldu bilmiyorum, bana belirtilen tarih ve saatte online olarak linke girdim ve mülakata katıldım. Ancak şunu söylemeliyim ki, mülakatta hiç rahat edemedim. Girdiğim canlı yayın odasında kaç kişi vardı bilmiyorum ama bir tane erkek hocayı görebiliyordum sadece, oldukça soğuk bakışları ve davranışları tuhafıma gitti. 10 dk mülakat mı olur diye düşünüyorum, diğer taraftan da bu insanlar Klinik Psikolog değil mi, neden bu kadar soğuk bir ortam var diye merak ediyorum. Neyse uzatmayayım, çok tutuktum mülakat sırasında ve iyi geçmediğini anlamıştım. Sonuçlar açıklandığında 10. yedek olduğumu gördüm. (Kent'ten kabul aldığım için artık umursamadım bu durumu.) 

Derken Arel'in Klinik Psikoloji kabulleriyle ilgili bu sabah twitter'da yazışmalar gördüm, birtakım spekülasyonlar var, merak edenler için linkini buraya bırakıyorum. Oldukça şaşırtıcı bilgiler var burada, Arel'in yapacağı (yaparlarsa yani) açıklamayı şimdiden çok merak ediyorum. Klinik Psikoloji doktorası yaptıktan sonra yüksek lisansa gelmek de ne bileyim, tam tersi olması gerekmiyor mu? 

Bu arada 19 Şubat tarihinde BAU-PDR'den de kabul aldığımı öğrendim. Kendilerine teşekkür eder, hoca ve öğrencilerine başarılar dilerim.

Peki İ. Kent'teki tezli program nasıl bir yerdir? Ben de bunu yeni öğreniyorum bugünlerde. Ancak programa başvurmadan önce alanı takip eden herkes gibi Mehmet Zihni Sungur'un bu programda olduğunu biliyordum. 2 yıl önce Ebru Şalcıoğlu'ndan BDT eğitimi aldığım için yüksek programı ararken ilk kriterim zaten BDT yönelimli bir program olmasıydı. Bir de Mehmet Hoca'nın olması sanırım tadından yenmez hale getiriyor Kent'i. 

Kent'e başvurmadan önce web sitelerinde tezli programın dersleri yazıyordu (nedense şimdi kaldırılmış), ders programı beni oldukça memnun etmişti. Şimdi Youtube'da hem Mehmet Hoca'nın hem de Anıl Hoca'nın videoları var, bu videoları da izlemiştim ve programa olan güvenim daha da artmıştı. Video linklerini sırasıyla bırakıyorum: Mehmet Zihni Sungur ve Anıl Gündüz

Sevgiler,

Tuna

7 Şubat 2021 Pazar

Krizdeki Eğitim Sektörü, Durdurulan İşe Alımlar, Yatırılmayan Maaşlar

Başlığı görünce "Bu ülkede eğitim ne zaman krizde olmadı ki?" diye sorgulayabilirsiniz, haklısınız da. Eğitim, adalet, sağlık, ekonomi bu ülkede hep bir kriz halindedir. Geçmişimizde ve bugünümüzde yaşanan sayılamayacak kadar çok aksaklıklar yarınımızın da belirleyicisi olacaktır, tıpkı bu zamana kadar olduğu gibi.

Malumum ilâmı: 16 Mart 2020 Pazartesi gününden itibaren eğitim kurumlarının faaliyetlerine ara verilmişti. O günden beri yokuş aşağı gitmeye devam ediyoruz. Geleceğe karşı belirsizlik çoğu kişide toleranssızlığı, sabırsızlığı beraberinde getirdi. Birçok öğrenci Mart 2020'deki online eğitim fikrini benimseyemedi. Özellikle lise grubu öğrencilerinin çok çabuk uyum sağlayacaklarını düşünürken (ilk günlerde ben görüşmelerimi Skype üzerinden yapmaya başladım) tam tersi oldu. Yani öğretmenler hemen uyum sağlarken (Zoom, Meet vs.) öğrenciler bir türlü online sisteme entegre olamadı. Bir anda kurulan Whatsapp grupları; hocaların girdikleri sınıflara eklenmeleri, velilerle kurulan ayrı gruplar, okul idaresi, okul zümre başkanları, bağlı bulunduğunuz zincir kurumun 3-4 farklı grubu derken onlarca grubun arasında boğulduk. Ve şimdi o ilk boğulmanın ardından tam 1 yıl geçti, ne değişti? Neredeyse hiçbir şey!

Kriz hâlâ devam ediyor, üstelik daha da yayılarak. Ülkenin siyasi ve bürokratik gündemine hiç değinmeyeceğim bile. Ancak eğitim sektörünü konuşmaya çok ihtiyacımız var. Neler oluyor şu an sektörde? Ben kendi gördüklerimi yazarken umarım bu yazıyı okuyan sizler de deneyimlerinizi yorumlarda paylaşırsınız.

2021 Şubat ayındayız. Okulların parası bitmek üzere. Hatta çoğu okulun bitti bile. Kış dönemleri böyledir; kasa boşalır, bu yüzden onlarca bursluluk sınavı / okula kabul sınavı diye reklam görürüz. Ocak-Şubat-Mart aylarında hızlı finansmanla kayıtlar bir şekilde alınmalıdır, ki okul ayakta kalabilsin. Kayıtlar Nisan-Mayıs aylarında da devam eder, bu aylarda alınan kayıtlar okulun çoğunlukla kârı olur ve Mayıs-Haziran aylarında "Kontenjanımız dolmak üzere" reklamları görülmeye başlanır. Peki şimdiki durumda okullar ne alemde?

Yıllardır çalışma hayatına devam edip, binlerce öğrenci mezun vermiş, ailelere güven veren kurumlar her zamanki planlarına göre devam ediyorlar. Bu kurumların sayılarının çok az olduğunu bilmem söylememe gerek var mı? Sayıca fazla olan okullar ise paniklemiş durumda. Erken kayıt avantajları ile 2021-2022 dönemine kayıt alıp ödemeleri başlatmak zorundalar. Bu noktada veliler de diyor ki; önümüzdeki yıla daha çok var, henüz almadığım bir hizmetin ücretini neden şimdiden ödemeye başlayayım? Velilere ne yazık ki şunu söyleyemiyoruz; Çünkü öğretmenlerimize 2 aydır maaş veremiyoruz, bu yüzden ödemeye başlarsanız çok mutlu oluruz. (Böyle bir şey profesyonel olmayacağı için velilere söylenmez elbette ama öğretmenlere 2 aydır maaş ödemesi yapmamak profesyonelliktir!) Her neyse, biri kalkıp veliye bunu söylese bile alınacak tepki muhtemelen şu olacaktır: "İyi de bundan bana ne!" 

Geçen hafta özel bir okulun yöneticilerinden biriyle görüşüyorum, bu okul öğretmenlerine maaş ödemesi yapmakta çok zorlanıyor ve yeni ilanlara çıkmışlar. "Hocam" dedim, "sizin okuldaki öğretmenlerin maaş problemi varken nasıl ilana çıkarsınız?" Tabi ki ilk aklıma gelen maaşlar geciktiği için istifa edenler olduğu yönündeydi. Hayır, istifa eden yoktu. Hatta olamazdı da. Nasıl yani? "Kıdemli hocaların zaten özel sektör piyasası var, sigortaları yatsın, yeri yurdu belli olsun diye burada devam ediyorlar; gecikmeli maaşlar onlar için çok da sorun olmuyor. Genç öğretmenler ise piyasayı bilmiyorlar, çevreleri yok, korkaklar, bırakıp gidemezler." Bunları duyunca şaşırdım elbette, ancak şaşkınlığım bunlarla sınırlı kalmadı. Bu kuruma görüşmeye giden öğretmenler ve idareciler de şu an çalıştıkları kurumlarda zaten maaş alamadıklarını, bir senedir kısa çalışma ödeneği aldıklarını söylüyorlarmış. "Yani Tuna Hocam, sadece biz değil piyasada kimse maaş veremiyor ki."

Evet, doğru okudunuz. Beni çok şaşırtan bir söylem bu. Zaten işe alımlar durdurulmuşken siz ilana çıkıyorsunuz ve o ilana başvuran adaylar "bir umut kapısı" size geliyor, ancak size gelse bile maaş alamayacağını bilmiyor. Bu, insanları çaresizliğin dibine sürüklemek değil de nedir?

Özel Okullar Derneği'nin verilerine göre 2020'de 900'e yakın özel okul kapanmış, yeni açılanlarla beraber kayıp 650 civarı olarak belirtilmiş. 300 bin öğrenci durumdan etkilenerek özel okul sisteminden çıkmış. (Bu da istihdamı düşürdü.) MEB dahi 2020 KPSS sonrası öğretmen ataması henüz yapmadı. Yeni mezunlardan KPSS puanı iyi olanlar atama bekliyor, şu an evde oturuyor, geri kalanlar sürekli iş arıyor ya da KPSS'ye çalışmadıkları için kendilerine kızıyorlar. Bir kısmı da 2021 KPSS'ye hazırlanıyor. "Kafayı çizdim, sıyırdım, gözü kararttım" motivasyonuyla KPSS'ye hazırlananları bizzat gördüm. 

LinkedIn'de o kadar çok iş arayan görüyoruz ki bu durum artık kontrol altına alınamaz gibi geliyor bana. Birçok yeni mezun kendi işini yapmak istiyor gördüğüm kadarıyla. "X lisans eğitimi aldım, işimi yapmak istiyorum" cümlesini görmeyen yoktur. Tamam buna saygı duyuyorum ancak artık günümüzde maaşı çok düşük değilse iş ayırmanın pek bir anlamı kalmadı. Elbette kimse kendini de emeğini de yedirmesin! Kendimizi sürekli geliştirmek zorundayız. Kişisel gelişim kitapları okuyarak, video izleyerek gelişemediğimize göre kalkıp hareket edeceğiz. Kalkıp hareket etme noktasında çok sıkıntı görüyorum. Kolay yoldan para kazanmak daha cazip geliyor bazılarına. Tamam siz nasıl isterseniz öyle olsun. Ancak emek harcayarak bir yere gelmek zorunda olan çoğunluk yabancı dil bilgisinden kişilerarası iletişime, dijital gelişmelerden basit düzeyde bile olsa kod yazmaya, yaratıcılıktan esnekliğe kadar kendini sürekli ileriye götürmelidir. 13 yıldır çalışma hayatında biri olarak diyebilirim ki, eğitim sektörü dışında çok fazla iş ilanı var, aramaları oraya da kaydırın biraz, zararını görmezsiniz. (Özellikle benim gibi PDR mezunları biraz daha şanslı açıkçası. Herhangi bir kariyer-iş ilanı sitesinde Eğitim Uzmanı diye arama yaptırırsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.)

Her şey gönlünüzce olsun.

PS: Özel mesaj ya da maille gerek LinkedIn'de eleştirel gönderiler hazırlamaktan gerekse burada eleştirel yazılar kaleme almaktan korkup korkmadığım soruluyor. Açıkçası korkudan titremiyorum elbette, ancak yine de bir tedirginlik olmuyor değil. Ben de maaşlı-sigortalı çalışan biriyim en nihayetinde. Günün sonunda ise yazıyı yazıp yayımlamaya karar veriyorum; çünkü eğer bir gün bana haksızlık edilecekse, işimden olacaksam kendi inandığım doğruları söyleyip yazdığım için olsun bu. 

Bu yazıyla ilgili görüşlerini yorumlara yazmaktan kaçınanlar tunabaharr@gmail.com adresine yazabilirler. Umarım okuduğunuza demiştir. Sevgiler.