martin eden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
martin eden etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

29 Eylül 2016 Perşembe

Eylül 2016



Yaşama Uğraşı, Pavese'nin 1935-1950 arasında tuttuğu günlüklerin kayıtları. Edebiyatsever herkesin kütüphanesinde olması gerektiğini düşündüğüm bir kitap, Cevat Çapan'ın yetkin çevirisiyle. "Kendi yaradılışına karşı hareket etmeye kalkan bir insanın çekeceği ceza, kendisi gibi davranmak istediği zaman artık bunu yapamayacak durumda olmasıdır."

Martin Eden, Jack London deli bir yazar. Kısacık yaşamında çok üretken davranmış. İlk olarak lisedeyken Demir Ökçe'yi okumuş ve çok etkilenmiştim. Gecikmeli olarak Eden'ı da okudum ve yarı-otobiyografik özellikli bu kurgunun içine rahatlıkla girdim. Okunmalı, Levent Cinemre çevirisiyle. 

Bilinmeyen Adanın Öyküsü, Saramago'dan çok ilginç kısa bir öykü. Bu kitap şimdilerde Kırmızı Kedi tarafından Emrah İmre çevirisiyle basılıyor, ben İş Kültür'den çıkan E. Efe Çakmak çevirisini okudum. "Ama benim istediğim bilinmeyen adayı bulmak, orada, o adada kim olduğumu görmek istiyorum, Bilmiyor musun kim olduğunu, Eğer kendinden geçemezsen, nasıl bileceksin kim olduğunu."



Bir Şeyler Eksik, "Aşk, Cinsellik ve Hayat Hakkında Bilmek İstemediğimiz Şeyler" alt başlığıyla sunulan kitap Bülent Somay'ın titiz yazarlığının sonucu okuması kolay bir kitap olarak karşımıza çıkıyor. İnanılmaz keyif aldım. Sanırım Eylül 2016'nın en güzel kitabı bu oldu. Okuruyla sohbet eder gibi maddeler halinde yazdığı bu kitap için Bülent Somay'a ne kadar teşekkür etsek azdır. "Eksik hep orada. Hepimizde, yaşamımızın her ânında. O eksiğin ruhumuzda açmış olduğu gediği doldurmaya çalışarak yaşıyoruz. Bazen bundan bir başkasını sorumlu tutarak, bazen o gediği bir başkasındaki bir 'fazla' ile kapatmaya çalışarak. Başaramıyoruz tabii ki, ama iyi de oluyor: Böylece başkalarıyla iletişim kurmayı beceriyoruz. Hiçbir eksiğimiz olmasaydı başkalarına ne ihtiyacımız olurdu ki? Yani kısacası, eksiklerimiz sayesinde toplumsal varlıklarız biz. Ama bu, eksiğin bize acı vermesini, huzursuz etmesini engellemeyecek. Eksik doldurulamaz, kapatılamaz, kamufle bile edilemez. Marifet eksikle birlikte yaşamasını öğrenmekte."

Çocukluğun Soğuk Geceleri, bence melankolik tarafı ağır basan okurların yanaşmaması gereken bir kitap. Tezer Özlü'nün "Türk edebiyatının nostaljik prensesi" gibi itici bir tanımlamayla sunulmasına gıcık olsam da bir yerde satış stratejisi işte. Çok üzücü satırların kadını. "Görüyorsun işte. Hastalar ancak günlük yaşam içinde, yakınları arasında, davranışlarına hasta denilmeyen insanlar arasında iyi edilebilirler. Çünkü sinir hastalığı da bulaşıcı bir şey. Hem öyle mikrop almakla değil, bir insanın umutsuzluğunu derinden algılamakla bile geçebilir. O zaman gücün varsa kurtar kendini. Ne ilaç ne şok. Hastalık ile sağlık arasındaki bağ o denli zayıf ki, bir şizofrenin otuz yıllık solgunluğunu, zayıflığını, iştahsızlığını, çürümüş dişlerini ve zamanı yitirmişliğini yakından duymak, şizofreni kokusunu koklamak bile hasta edebilir insanı."

Homunkulus, biz yetişkinler için yazılmış on altı tane peri masalından oluşuyor. Tuhaf hikâyeler bunlar, alegorik bir anlatımla bir insan hayatının farklı dönemlerindeki farklı duygularının somutlaştırılması olmuş. Doğacan Dilcun Doğan çevirmiş.


 



Cerrah, sonunda Tess Gerritsen okudum. Gerilimini çok sevdim. Yazarın gerçek hayatında tıp fakültesi mezunu olması detaylı ameliyat ve kesme-biçme sahnelerini ustalıkla yazabilmesini sağlamış. Sonradan idolleşen Dedektif Rizzoli'yi ise dizisinden farklı olarak kısa boylu ve çirkin olarak tanıyoruz. Başka bir şey okuyamadığım dönemlerde polisiye-gerilim romanlarına dadanırım, yine başarılı oldum. Türün hayranları zaten okumuştur da, merak edenler mutlaka edinsin bu kitabı. Ali Cevat Akkoyunlu çevirmiş. 

Kahramanın Doğuş Miti, Otto Rank'ın Türkçede bildiğim kadarıyla yeni basılmış bir metni. Mitolojideki kahraman hikâyelerini göz önünde bulundurarak bu kahramanların benzer özelliklerini anlatıyor. Açıklamalarını psikanalize sırtını dayayarak yapıyor. Meraklıları okuyacaklardır. Gökçe Yavaş çevirmiş.

Bellek Tiyatrosu, okuduğum en ilginç metinlerden biri. Simon Critchley eşyalarını almak için geldiği ofisinde, ölmüş bir filozof arkadaşının yayınlanmamış yazılarını, hazırladığı tuhaf bir takım kartları içeren ve her birinin üzerinde burç işaretleri olan kutularını bulur. Hatırlama sanatı hakkında metinler ve bazı insanların (filozofların) hayatlarının bilinmeyen yönlerinin sıralandığı, ayrıca ölüm tarihlerinin de olduğu astroloji kartları bulur. Bunlardan birisi de Simon'ın kendisine aittir. Kitabın türü gerçekten belli değil; kurmacı mı, otobiyografi mi, felsefi bir metin mi, ayırt etmek zor. Tuncay Birkan çevirmiş. "Gece gökyüzüne baktığımızda tek gördüğümüz geçmiştir; ne kadar ileri bakarsak o kadar gerileri görürüz. Geleceği görmek için içe dönmemiz lazım."