Tove Ditlevsen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Tove Ditlevsen etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ocak 2022 Perşembe

Bir gencin ne olacağı hiç belli olmaz

Üstünde yeşil bir kıyafet ve yeşil bir kravat var. Kıvırcık saçları gri ve gür, gri bıyığının uçlarını sık sık parmaklarına doluyor. Bükük gömlek yakası eski moda ve köşeli çenesi onun üzerinden hafifçe sarkıyor. Gözleri bir çocuğunki gibi koyu mavi, cildi bir çocuğunki gibi kırmızı, beyaz ve şeffaf. Kollarını her şeyi kucaklarcasına, kavisler çizerek oynatıyor, elleri küçük ve zarif ve eklemlerinde gamzeler var. 


Sıcak, cana yakın bir tabiatı var ve onunla beraberken çabucak çekingeliğimi unutuyorum. Görünüşü Bay Krogh'a benzemiyor, yine de biraz onu andırıyor. Yemeğini seçmeden evvel menüyü uzun uzun inceliyor, ben de ne olduğunu bilmeden onun söylediğinden ısmarlıyorum. Yemeğine çok düşkün olduğunu ve bunun herhâlde görünüşünden de belli olduğunu söylüyor. Hayır diyorum nazikçe. Ne yediğimi hiç önemsemediğimi itiraf ediyorum, o da gülerek bunun görünüşümden gayet belli olduğunu söylüyor. 

Fazlasıyla incesin, diyor. Yemekle beraber şarap içiyoruz ve ekşi olduğundan yüzümü buruşturuyorum. Daha gençsin ondan diyor. Biraz büyüdüğümde şarabın tadına varmayı öğreneceğim. Kendimden biraz bahsetmemi, onu nasıl arayıp bulduğumu anlatmamı istiyor. Heyecanlı ve neşeliyim ve birçok şeyi aynı anda anlatmak istiyorum. Ona Albert'ten de bahsediyorum ama o sanki Albert öyle özel birisi değilmiş gibi omuzlarını silkiyor. "Bir gencin ne olacağı hiç belli olmaz," diyor bıyığını kıvırarak, "kimine inanırsın, sonradan başarısız olur. Kimine inanmazsın, bir bakarsın yine de başarılı olur."

Benim başarılı olacağıma inanıyor mu diye sorduğumda, bunu kimsenin bilemeyeceğini söylüyor. Elinde bir şiirle gelip "bunu on dakikada yazdım" diyen tiplerin başarısızlar cemiyetinden olduğunu söylüyor. Böyle dediklerinde hemen işe yaramadıklarını anlıyor. "Peki sonra?" diye soruyorum. "Sonra, onlara tramvay şoförü ya da ona benzer sağlam bir iş bulmalarını tavsiye ediyorum," diyor ve peçetesiyle ağzını siliyor. "Ölü çocuğa" şiirini kaç dakikada yazdığım hakkında mektupta bir şey söylemediğim için seviniyorum. Zaten bilmiyorum ki. 

- - - - - - -

Eve dönerken hep bebek arabalarının içine göz atıyorum çünkü fırfırlı yastıklara avuç içlerini yaslayarak uyuyan bebeklere bakmaya bayılıyorum. Bir şekilde hislerini açığa vuran insanlara da bakmayı seviyorum. Çocuklarını okşayan annelere bakmayı seviyorum ve el ele yürüyen, birbirlerine apaçık âşık olan genç bir çifti takip edip yolumu uzatmaktan üşenmiyorum.

Bana hazin bir mutluluk ve gelecek için belirsiz bir umut veriyor bunlar... Yalnızlığı, aile ve akrabadan tamamen yoksun olmayı, bir çatı katında, tek bir mumu, kâğıdın üstünden haşırdayarak geçen bir kalemi ve şimdilik yüzü ve ismi benden saklı bir adamı düşünüyorum.

Ölüm bir zamanlar zannettiğim gibi yumuşak bir kendinden geçiş değil. Zalim, iğrenç ve pis kokulu. Kendi kendime sarılıyorum, genç ve sağlıklı olduğuma seviniyorum. Yoksa gençliğim sadece bir yokluk, bir an evvel geride bırakmak istediğim bir engel.


Kopenhag Üçlemesi'nin ilk kitabı Çocukluk'tan yaptığım alıntıyı buradan okuyabilirsiniz.

10 Ocak 2022 Pazartesi

Çocukluk

Çocukluk tabut gibi uzun ve dar, kendi kendine içinden çıkmak mümkün değil. Hep ortada, herkesin gözü önünde, tıpkı Güzel Ludvig'in tavşan dudağı gibi. O da Güzel Lili'ye benzer şekilde o kadar çirkin ki, bir annesi olduğunu farz etmek imkânsız. Çirkin ve bahtsız olan her şeye güzel lakabı takılır ama neden, kimse bilmez. 

Çocukluğun içinden çıkmak mümkün değil, üstüne koku gibi siner. Her çocukluğun kendine has bir kokusu vardır. Diğer çocuklarınkini algılarsın. Kendi kokunu bilemediğinden, diğerlerinden daha kötü olmasından korkarsın bazen. Çocukluğu kül ve kömür kokan bir kızla konuşadurursun, birden o, senin çocukluğunun pis kokusunu algıladığından geriye doğru bir adım atar.


(Tove Ditlevsen, 1974'te Vesterbro'da çocukluğunun geçtiği Hedebygade caddesini ziyaret ediyor.)

Gizlice yetişkinlere bakarsın. Çocuklukları içlerinde, artık kimsenin ne aklına gelen ne de ihtiyacı olan eski, güvelenmiş, delik deşik, bir battaniye gibi durur. Dış görünümlerinden, bir çocukluk geçirdikleri belli olmaz ve o dönemi, suratlarında yara ve derin izler bırakmadan nasıl atlattıklarını sormaya da cüret edemezsin. Gizli, kestirme bir yoldan gittiklerinden, yetişkin hâllerine çok evvelinden, daha yaşı gelmeden büründüklerinden şüphelenirsin.

Bir gün, evde yalnızken yapmışlardır bunu çünkü çocuklukları kalplerini üç demir kemer gibi sarar, tıpkı Grimm masalındaki Demir Hans gibi, ki onun kemeri efendisi özgür bırakıldığında, kopup yere düşer. Ama böyle kestirme bir yol bilmiyorsan, çocukluğuna katlanıp, saatten saate, sayısız yıllar boyunca onu tüketip durmalısın. Ancak ölüm seni ondan kurtarabilir. O yüzden ölümü sık sık düşünürsün, onu beyazlara bürünmüş, müşfik bir melek olarak görür, bir gece, gözlerini bir daha açılmayacak şekilde öpeceğini hayal edersin. 

Annemin büyüdüğüm zaman beni seveceğine inanıyorum hep, tıpkı şimdi Edvin'i sevdiği gibi. Çünkü çocukluğum onu da beni sinirlendirdiği kadar çok sinirlendiriyor ve yalnızca birden onu unutuverdiğinde beraber mutlu oluyoruz. O zaman benimle arkadaşlarıyla veya Rosalia teyzeyle konuştuğu gibi konuşuyor, ben de hâlâ çocuk olduğum aniden aklıma gelmesin diye, cevaplarımı kısa tutuyorum. Elini bırakıp, aramıza biraz mesafe koyuyorum ki çocukluğumun kokusunu duymasın. 


- İkinci kitap Gençlik alıntısı için buraya tıklayabilirsiniz.

Tove Ditlevsen’in hatıralarını kaleme aldığı Kopenhag Üçlemesi; Çocukluk (Childhood – Barndom), Gençlik (Youth – Ungdom) ve Bağımlılık (Dependency – Gift) adında üç kitaptan oluşuyor. Bu üçleme Türkçede Monokl Yayınları tarafından yayınlanıyor. Şu ana kadar ilk iki kitap yayınlandı. Kitaplar Leyla Tamer tarafından Danca aslından çevriliyor. Dört kere evlenip boşanan yazar üçüncü kitabını ise evlilik üzerine yazmış. İngilizcede bağımlılık olarak çevrilen kitap Dancada ise evlilik anlamına geliyor. Aynı zamanda "gift" kelimesinin Dancadaki bir diğer anlamı ise "zehir."