beden asla yalan söylemez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
beden asla yalan söylemez etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

26 Kasım 2021 Cuma

Ebeveyn Dehşeti ve Trajik Etkileri

Gençliğimde benim için çok büyük bir anlam taşıyan Rus yazarlar Dostoyevski ile Çehov'un yapıtlarını sonradan incelediğimde dissosiyatif mekanizmanın yüzyıl önce de nasıl kusursuz işlediğini gördüm. Nihayet anne babam hakkında kapıldığım yanılsamalardan vazgeçmeyi başardığım ve yaptıklarının bir bütün olarak hayatımın üzerindeki etkilerinin farkına vardığım zaman, daha önce herhangi bir önem atfetmediğim gerçekler konusunda da gözlerim açıldı.


Örneğin, Dostoyevski'nin yaşam öyküsünden, Dostoyevski'nin önceleri bir doktor olan babasına daha sonra miras yoluyla yüzden fazla serfle birlikte bir mülk kaldığını öğrenmiştim. Babası bu insanlara o kadar acımasızca davranıyormuş ki, sonunda onu öldürme cesareti göstermişler. Buradan çıkardığım sonuç, gaddarlığın normalin üstüne çıkmış olması gerektiğiydi, zira bu sindirilmiş çiftçilerin, dehşet saltanatında daha fazla acı çekmektense, suçları karşılığında sürülme tehlikesini tercih etmelerinin başka ne açıklaması olabilirdi ki? 

En büyük oğlunun da benzer bir zulme maruz kalmış olması bir hayli mümkündü, bu yüzden, dünyaca ünlü pek çok romanın yazarının kendi kişisel tarihiyle uzlaşmayı nasıl başardığını araştırmak istedim. Elbette Karamazof Kardeşler'deki gaddar baba tasvirine aşinaydım, ancak gerçek babasıyla olan ilişkisinin nasıl olduğunu öğrenmek istedim.

Önce mektuplarında ilgili bölümleri aradım. Bütün mektupları okudum ancak babasına yazılmış tek bir mektup dahi bulamadım. Babasından sadece ve sadece bir yerde söz ediliyordu, o da belli ki oğlunun ona duyduğu kusursuz saygıyı ve koşulsuz sevgiyi teyit etmek üzere yazılmıştı. Öte yandan, başkalarına yazdığı neredeyse bütün mektuplarda mali durumundan şikâyet ediyor ve yardım istiyordu. Kanımca, bütün bu mektuplar, bir çocuğun varlığına yönelik daimi bir tehditten duyduğu korkuyu ve mektup yazılan kişinin bu ızdırabı anlayacağına ve kendisine iyi davranacağına dair çaresizce duyulan umudu açıkça ifade ediyordu.

Dostoyevski'nin sağlığının çok kötü olduğu bilinir. Kronik uykusuzluk çekiyor ve korkunç kâbuslar görüyordu, bu kâbuslarda, muhtemelen kendisi gerçeğin farkına varmadan çocukluk travmaları ifade buluyordu. Dostoyevski'nin yıllarca epilepsi nöbetlerinden muzdarip olduğunu da biliyoruz. Ancak onun yaşam öyküsünü yazanlar, bu nöbetler ile travmatik çocukluğu arasında pek bir ilişki kurmazlar. Rulete duyduğu bağımlılıkta açıkça görülen, şefkatli bir yazgıya duyulan özlemi de aynı şekilde görmezler. Karısı bu bağımlılığını yenmesine yardımcı olsa da, aydınlanmış bir şahit görevi görememişti, zira o sıralar birinin babasını suçlamak şimdi olduğundan çok daha fazla ayıplanması gereken bir durumdu.