korkunç ağlama dürtüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
korkunç ağlama dürtüsü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

11 Ağustos 2022 Perşembe

Korkunç Ağlama Dürtüsü

Bir sinir krizi yaşadığının farkındaydı, bu farkındalık sırasında kendine başka bir soru sormayı ihmal etmedi: İki sinir krizi yaşasaydı durumu şu an ne olurdu?

Yaşadığı kriz geçmeden bir hikâye yazmak istedi. O sinirle kendisinden neler çıkacağını merak etmiyor değildi. Hikâyenin ne hakkında olacağını bile bilmiyordu. Ona göre bilmesine de gerek yoktu. Ağlamak istiyor, ancak yirmi sekiz yaşında olduğu için ağlamayı kendine yediremiyordu. Belki de krizi bu yüzden geçmek bilmiyordu.


Görsel: Mark Smith, TIME


Dizüstü bilgisayarını açtı, ekranda dijital harfler belirmeye başladı. Her zamanki gibi Times New Roman ve 12 puntoluk harfler. Çok tanıdık gelen bu görüntü karşısında mutlu oldu. Hemen sonra hikâyesinin yirmi sekiz yaşında, reklam ajansında metin yazarlığı yapan, kız arkadaşıyla aynı evde kalan bir adam hakkında olduğunu fark etti. Kendisi metin yazarı değildi, kız arkadaşıyla aynı evde de kalmıyordu, zaten kız arkadaşı da yoktu, bu hikâye nereden çıkmıştı? Kasmaya lüzum görmedi, zaten neyi kasacağını bilemedi.

Hikâyedeki metin yazarı kirada oturuyordu, o sıralarda işinden kovulmuş olan kız arkadaşı da onun evinde kalıyordu, kiraya ve diğer hiçbir şeye ortak olmuyordu. Metin Yazarı da evle ilgili işleri kızın üzerine yıkmak istemişti, madem öyleydi. Kızla açık açık konuştu; evin temizliği (banyo dahil), mutfak alışverişi, su-elektrik-doğal gaz faturaları, kredi kartları ekstreleri, internet ücreti. Metin Yazarı parayı hesaplayıp kıza verecek, kız da gidip gerekli yerlere bu paraları yatıracaktı. 

Kız ilk hafta limon ve pulbiber yerine kendine ucuzundan bir rimel aldı. Metin Yazarı buna ses çıkarmadı, çünkü kız rimel aldığını sevgilisine çarşafları ter içinde buruştururken söylemişti. O an içinde birikmeye başlayan milyonlarca zıpırı zıpkın gibi fışkırtmanın derdinde olan Metin Yazarı “hı hı” diyebilmişti sadece.

Bir sonraki hamlede internet ücretini yatırmak yerine kendine ucuzundan bir ayakkabı almayı tercih etmişti kız. İş görüşmelerine gidebilmesi için yeni bir ayakkabı gerekiyordu, hem, demişti kız sevgilisine, o sırada sevgilisinin üstünde rodeo yaparken, cep tellerimizde net var – gerek yok net ücreti ödemeye.

Metin Yazarı akıllı adamdı, boşuna metin yazarı olmamıştı. (Hemen ne harika sloganlar bulduğunu düşündü, kendiyle gurur duydu, birkaçını konuşmasına eklemek istedi, yalnız bir tanesi bile aklına gelmedi.)

Neyse, akıllı adamdı bu Metin Yazarı. Kızın ikinci savurganlığından sonraki sabah kahvaltıda kızla konuştu. Bak, dedi, bu böyle olmaz. Benim gerekli harcamalarımı kendine yontamazsın. (Yontamazsın?) Kız şaşırmış bir ifadeyle bakakaldı oğlanın suratına, ama, dedi, bana harcamak için para vermiyorsun ki. Yoksa ben niye fatura paranı kendime harcayayım?

Metin Yazarı, hani derler ya, dumur deryası diye, işte o deryanın içinde çırpınıp durdu bir süre. On saniye falan. On birinci saniyede, ben sana para vermek zorunda değilim ki, dedi. Kız da buna karşılık, ben de burada kalmak zorunda değilim, dedi. Metin Yazarı bunun üzerine hızla kalktı masadan ve evden çıktı. Hemen bir plan yaptı, iş yerine gidecek, sabah brief’ine katılacak, HR Director’ın kendisine söyleyeceği şey neymiş toplantıdan sonra onu dinleyecek, tabii bu arada iki fincan kahve içecek, üçüncü fincanı için terasa çıkacak, hemen iki dal arka arkaya sigara yakacak, kızı arayacak ve lütfen ben akşama gelene kadar evimi terk etmiş ol, diyecek. Telefonu kapatınca da kulaklıklarını takıp Disturbed’ün Indestructible albümünü dinleyecek. 

Ajansa geldiğinde brief olmadığını öğrendi, arkadaşlarının çoğunun masası boştu. İlk kahvesinin sonuna doğru HR tarafından çağrıldı ve director’ın odasına girdi. Kel kafalı bok torbasının ilk bakışından kovulduğunu anladı. Sekiz aydır bu ajansta çalışıyordu ve HR Director’ın adını öğrenme gereği bile duymamıştı. Yine de Kel Kafalının konuşmasını sonuna kadar dinledi. Oradan çıkıp muhasebeye gitti, kalan ödemesinin bir sonraki ay yapılacağı kendisine bildirildi. Oradan da çıkıp masasına yöneldi, arkadaşlarının boş masalarına daha önce hiç görmediği birkaç kişi yerleşmeye başlamıştı. Kendi masasına kimin geleceğini sapıkça bir zevkle beklemek istedi, tabii hemen vazgeçti.

Dışarı çıkınca ilk kafeye oturmak istedi ve sadece ama sadece otuz üç adım sonra kafe – çay bahçesi oluşumlu bir yer gördü, daha önce burayı görmemişti, hemen oturdu. Garsona benzeyen birisi geldi, siparişini sordu, filtre kahve istedi. Garson da ona, o da ney abey?, diye sordu. Metin Yazarı neskahve istediğini söyledi, sade olsun

Cep telini çıkardı, reklam ajanslarının iş ilânlarına bakmaya başladı. CV’lerini teker teker gönderdi. İçi rahattı. CV’si bir hayli kabarıktı, onu almayacak bir tane bile reklam ajansı yoktu. Ama işten çıkaran çoktu. 

Aradan yedi gün geçmesine rağmen kimse dönmemişti. Artık ne iş olsa başvuruyordu. Kız da yoktu evde. Çarşaflar kırışmıyordu. Yeni hatun bulamazdı, parası yoktu. Bunun için sosyalist yoldaşlarla takılmayı bile düşündü. Ancak oradaki kızların akıllı tipler olduğunu hatırlayınca niyetinin hemen anlaşılacağından ürktü. 

Önce sular kesildi. Paniklemedi. Barajlar boştu ve koca İstanbul’a su yetmiyordu, bunu herkes biliyordu. Ardından elektrik de gitti. Mutfak camının olduğu apartman boşluğuna, Hatice teyze, diye seslendi. Kadın cama çıkınca kendisinde su ve elektriğin olduğunu söyledi. Metin Yazarı buna çok şaşırdı. Kadın hemen sordu, faturaları yatırmayı ihmal etmiyorsun değil mi? Metin Yazarı işte o an korkunç ağlama dürtüsüne kapıldı.

İşte metin yazarıyla ilgili yazdıkları bu kadar. Aklına başka da bir şey gelmiyordu. Sürekli olarak Ctrl+S tuşlarına basıp, tekrar tekrar sayfayı kaydetmek istiyordu. Bunu nasıl yapabilmişti? Hikâyesindeki metin yazarı korkunç ağlama dürtüsüne kapılınca o nasıl ağlamaya başlamıştı? Histerik bir şekilde sayfayı kaydedip dururken yirmi sekiz yaşında işsiz olduğunu ve onun parasını çar çur eden bir sevgilisinin bile olmadığını kendine tekrar etti durdu.

İstanbul, 2014