Yuval Noah Harari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Yuval Noah Harari etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Ocak 2022 Pazartesi

Homo Deus - Yaşamın Dengesi

Biliminsanları beyindeki elektrik sinyallerinin nasıl bir araya gelip öznel deneyimler ortaya çıkarabildiğini bilmiyor. Daha da önemlisi, böylesi bir olgunun evrimsel açıdan faydalarını kestiremiyorlar. Yaşam algımızdaki en büyük eksik işte bundan kaynaklanıyor. Milyonlarca nesil boyunca insanların tavşanları kovalayabilsinler ve aslanlardan kaçabilsinler diye ayakları ve tavşanın nereye gittiğini, aslanın nereden geldiğini görebilsinler diye gözleri gelişti. Peki açlık ve korku gibi öznel deneyimler ne işe yarıyor?


Biyologlar kısa süre önce bu soruyu basitçe yanıtladı. Eğer açlık ya da korku hissetmezsek, tavşanları kovalamaya ya da aslanlardan kaçmaya bile yeltenmeyiz. Dolayısıyla öznel deneyimler, yaşamımızı sürdürebilmek için hayati önem arz eder. Bir aslan gördüğünde insan neden kaçar? Çünkü korkmuştur ve kaçar; öznel deneyimler insan davranışını böyle açıklar. Ancak biliminsanları çok daha detaylı gerekçeler sunabiliyor artık. İnsan bir aslan gördüğünde gözlerinden beynine elektrik sinyalleri iletilir. Gelen sinyaller, belirli nöronları harekete geçirerek daha çok sinyal iletilmesini sağlar. Bunlar da sırası geldikçe ateşlenen diğer nöronları uyarır. Eğer doğru nöronlar yeterince hızlı ateşlenebilirse böbreküstü bezlerine giden emirler adrenalin salgılar; kalp daha hızlı çarpması için talimat alır, motor bölgedeki nöronlar bacak kaslarına sinyaller gönderip kasılıp gevşeme emri verir; böylece insan aslandan kaçmaya başlar.

Çelişkili olansa bu süreci haritalandırmayı geliştirdikçe bilinçli hisleri açıklamanın da zorlaşmasıdır. Beyin daha iyi anlaşıldıkça, zihin de bir o kadar anlamsızlaşmaya başlıyor. Eğer tüm sistem elektrik sinyalleriyle çalışıyorsa neden korku hissetmeye ihtiyaç duyuyoruz? Eğer elektrokimyasal bir tepkime zinciri gözdeki sinir hücrelerinden başlayıp bacak kaslarının hareketini tetikleyebiliyorsa bu zincire neden öznel deneyimler ekleniyor? Ne işe yarıyor olabilirler? 

Sayısız domino taşı, hiçbir öznel deneyime ihtiyaç duymadan birbiri ardına düşebiliyor. Nöronlar birbirlerini ateşlemek ya da böbreküstü bezleri hormon salgılamak için neden duygulara ihtiyaç duyar? Kas hareketleri ve hormon salınımlarımız da dahil, bedensle etkinliklerimizin yüzde 99'u hiçbir bilinçli duygu olmadan harekete geçer. Peki geri kalan yüzde 1'lik kısımda yer alan durumlarda nöronlar, hücreler ve bezler neden çeşitli duygulara ihtiyaç duyar?

Anılarımızı sakladığı, plan yaptığı ve kendi kendine yepyeni imgeler ve fikirler üretebildiği için zihne ihtiyacımız olduğunu düşünebilirsiniz. Ancak zihnin işlevi sadece harici uyarıcılara yanıt vermekten ibaret değildir. Örneğin aslan gören bir insan otomatik olarak harekete geçmez. Bir önceki yıl aslanın teyzesini yediğini hatırlar. Onun tarafından parçalanmanın nasıl bir his olacağını düşünür. Yetim kalacak çocukları için endişelenir. Bu nedenle de kaçar. Öyle ki zincirleme tepkilerin pek çoğuna doğrudan harici uyaranlar değil, bizzat zihin önayak olur. Daha önce uğradığı aslan saldırısını hatırlayan bir insan, aslanların neden olduğu tehlikeler üzerine düşünmeye başlar. Kabiledekileri toplar ve aslanı korkutup kaçırmak için yeni yöntemler geliştirmeye koyulurlar.

Bu noktada biraz durmak gerekiyor. Peki tüm bu anılar, hayaller ve düşünceler tam olarak nedir ve nerede dururlar? Biyolojideki güncel teorileri göre anı, hayal ve düşüncelerimiz metafizik bir alanda yer almaz. Bilakis, milyarlarca nöron tarafından ateşlenen elektrik sinyallerinin bir parçasıdır onlar da. Aslında anı, hayal ve düşünceleri oluştururken bile gerçekleşen sadece milyarlarca nörondan geçen bir dizi elektrokimyasal tepkimenin böbreküstü bezleri ve bacak kaslarında sonlanmasından ibarettir. 

16 Kasım 2021 Salı

Eşitlik?

Tarım Devrimi'ni takiben çoğalan malvarlığıyla beraber eşitsizlik de arttı. İnsanlar toprak, hayvan, bitki ve aletlerin mülkiyetini edinince servet ve iktidarın büyük kısmının seçkin azınlıklar tarafından nesilden nesle daha çok tekelleşen hiyerarşik toplumlar oluştu. İnsanlar bu düzeni doğal ve hatta tanrı buyruğu addetmeye başladı. Hiyerarşi sadece bir norm değil, ideal olandı. Aristokratlarla halk arasında, erkekle kadın arasında, ebeveynlerle çocuklar arasında belirgin bir hiyerarşi olmadan nasıl düzen sağlanabilir? Dünyanın dört bir yanındaki din adamları, filozoflar ve şairler sabırla şunu açıklıyordu: Nasıl ki insan vücudunun tüm parçaları eşit değildir ve ayaklar beyne itaat etmek zorundadır, toplumsal eşitlik de kargaşadan başka bir şeye yol açmaz.


(...) Sanayileşmiş ekonomiler işçilerden oluşan halk kitlelerine gereksinim duyarken sanayileşmiş ordular da askerlerden oluşan kitlelerin sağlığı, eğitimi ve refahına büyük yatırımlar yaptı çünkü seri imalat bantlarında çalışacak milyonlarca sağlıklı işçi ve cephede savaşacak milyonlarca sadık asker gerekiyordu.

(...) Küreselleşmenin meyveleri giderek belli grupların tekeline girerken milyarlarca insan geride bırakılıyor. Daha da tedirgin edici olanı, en zengin yüz kişinin servetinin en yoksul dört milyar insanın toplam servetinden çok olması.

(...) Zenginler ve aristokratlar tarih boyunca herkesten daha yetenekli olduklarını ve kontrolün bu yüzden kendilerinde olduğunu sanmıştır. Görebildiğimiz kadarıyla bu doğru değil. Ortalama bir dük ortalama bir çiftçiden daha yetenekli değil; üstünlüğünü sadece haksız yasal ve ekonomik ayrımcılığa borçlu. Fakat 2100 yılına gelindiğinde zenginler gerçekten de varoşlarda yaşayanlardan daha yetenekli, daha yaratıcı ve daha zeki olabilirler. Zenginler ve yoksulların sahip oldukları beceriler arasında ciddi bir uçurum oluşursa bunu kapamak neredeyse imkânsızdır. Zenginler daha üstün olan becerilerini, onları daha da çoğaltmak için kullanırsa ve daha çok para da daha üstün beden ve beyinler satın almalarını sağlarsa, uçurum zamanla daha da derinleşir. 2100'de en zengin yüzde 1'lik kesim sadece dünya servetinin değil dünya güzelliklerinin, yaratıcılığın ve sağlığın da sahibi olur. 

Bu nedenle biyomühendislik ve yapay zekâ alanında ilerleme süreçlerinin bir araya gelmesi sonucu insanlık, küçük bir insanüstü sınıfla işlevsiz Homo sapiens üyelerinden oluşan bir altsınıf şeklinde ikiye ayrılabilir. Kitleler ekonomik önem ve siyasi güçlerini yitirdiğinde devletin bu kitleye sağlık hizmeti, eğitim ve refah sağlama gerekçesini bir ölçüde bile kaybetmesi, zaten korkunç olan durumu daha da beter yapar. İşlevsiz kalmak çok tehlikeli. Böyle bir koşulda kitlelerin istikbali az sayıda seçkinin insafına kalır. Belki bir süreliğine insaf ederler. Ama iklim felaketi gibi bir kriz anında lüzumsuz insanları silkeleyip atmak son derece cazip ve kolay gelecektir.

- Yuval Noah Harari, 21. Yüzyıl İçin 21 Ders.