Bildiğimiz anlamda ruh sağlığı tedavileri bir çeşit komada, belki de beyin ölümü çoktan gerçekleşti de, doktorlar bize söylemiyor. Yakında cenazesini kaldırırsak şaşırmayalım.
Oldukça karamsar bir başlangıç, ne dersiniz? Gerçeğin bir parçası da şu ki, ruh sağlığı tedavi sistemleri şu an "başarısız" görünüyor. Açıklamaya çalışayım.
Birçok NLP, kişisel gelişim yöntem ve teknikleri psikoterapi adı altında "pazarlanıyor." Sosyal medya fenomeni olma derdine düşmüş, lisans ve (varsa) yüksek lisans eğitimlerini ruh sağlığı programlarında tamamlamış birçok "uzman" çektikleri videolarla, iddialı çözüm önerileriyle, basma kalıp tekniklerle, her yaşantıya uygun bir "slogan" halinde kurdukları cümlelerle takipçi topluyorlar. Şaka değil, milyonlarca insan bu kişileri takip ediyor ve paylaşımlarını "bilimsel" sanıyor. Bu kısa özette şuraya varacağım: Bu tarz içerikleri tüketen birçok danışan seans odasına geldiğinde benzer bir etki bekliyor. Bizden "akıl" ve "ne yapmaları gerektiğini söylememizi" istiyorlar.
Artık neredeyse herkesin sahip olduğunu iddia ettiği "anksiyete", "depresyon", "dikkat eksikliği" ve "bağımlılık" gibi durumlar genellikle travmatik yaşantılar, tolere edilemeyen kayıplar, aşırı stres ve sağlıksız ilişkilerden kaynaklanır. Tedaviye başvuran danışanların direkt olarak semptomlarını tedavi etmeye odaklandığımızda, temel nedenleri ele almak yerine, yalnızca yüzeyde görünen sorunlarla ilgilenmiş oluruz. Birçok toplum gibi biz de, acıların asıl nedenlerini bulup anlamak yerine, danışanların acı ve ıstırap dolu tecrübelerini görmeme, görsek de bilmeme eğilimindeyiz. Bu da bizi kaportayı cilalayıp motorda neler olup bittiğiyle ilgilenmeme noktasına getirir ki, aslında bütün konu motorda ne olup bittiğidir.
Popülerlik yarışına sokulan "anksiyete", "depresyon", "dikkat eksikliği" gibi psikopatolojik bozuklukların sadece "beyinsel bozukluklar" olduğunu iddia etmek ve bu nedenle sadece psikotrop ilaç tedavisi gerektirdiklerini söylemek kapitalist şirketlerin avuçlarının kaşınmasını sağlamaktan öteye gidemeyecektir. Ancak en çok sesi çıkan şirketlerin parayı bastırıp reklamını, tanıtımını yapan şirketler olduğunu hesaba katarsak benim gibilerin sesi çok cılız kalıyor ne yazık ki. İlacın gerekli olduğu psikopatolojik durumları deneyimli psikiyatrist meslektaşlarımız iyi biliyor ve hastalarını yakından takip edebiliyorlar. Peki ya beş dakikalık görüşme sonucunda kendisine konulan tanının ardından gelen bir reçeteyle soluğu eczanede alan hastaları ne yapacağız? Konuşma terapisinin bir işe yaramayacağına dair sarsılmaz inancıyla hareket eden ve bütün çareyi kullandığı ilaçlara (büyük oranda tek bir ilaç yerine 2-3 ilaç kullanılır) dayandıran insanları ne yapacağız?
PBS'nin Medicating Normal adlı belgeseline göre, her gün psikiyatrik ilaç kullanan beş Amerikalıdan biri, %35 oranında bu ilaçlardan uzun vadede ciddi zarar görüyor. Birçok insanın görmezden geldiği "duygusal acılar" geçici olarak ilaç tedavisiyle hafifletilse de uzun vadeli çözümler sunmadıklarını, ciddi yan etkileri olduğunu ve bırakmanın da tahmininizin ötesinde zor olduğunu bilmeniz yerinde olur. FDA, 2020 tarihli bir açıklamasında, "benzodiazepinlerin reçete edildiği gibi birkaç gün ila haftalar boyunca düzenli olarak alındığında fiziksel bağımlılığın ortaya çıkabileceği" ve mevcut kılavuzların bu ilaçların ciddi riskleri hakkında yeterince uyarıda bulunmadığı konusunda kamuoyunu bilgilendirmişti.
Bir klinik psikolog olarak ilaç tedavilerinde bilgimin sınırlı, yetkimin olmadığının bilincindeyim ve ilaç tedavisine de karşı değilim. Bazı danışanlarımız için ilacın, iç gözlem çalışmalarımızı engelleyen durumların sakinleştirilmesinde yardımcı olduğunu ve onların konuşma terapimize etkili bir şekilde katılmalarına imkân sağlayabildiğini biliyorum. Ancak sadece psikotrop ilaçlara güvenmenin kapsamlı bir tedavi planından çok uzakta olduğunu da biliyorum. Dikkat çekmek istediğim nokta da bu zaten.
Kapsamlı ve anlamlı psikoterapiyle ilgili gerçeklerden biri şu ki, böylesi bir tedavi ilk başta acı verici ve rahatsız ediciymiş gibi görünebilir. Danışanların, ıstıraplarının kaynaklarını ilk kez araştırmaya başladıklarında semptomlarındaki artış nadir değildir. Bu geçici rahatsızlık hisleri görece uzun vadeli iyileşme için gerekli olsa da hem ruh sağlığı camiası içinde hem de dışında birçok kişi ve kuruluş "kimyasal kısayolların" çözüm olduğu fikrini hararetle savunur olurlar. Nihayetinde bize kalan da şöyle bir şey olur; sıklıkla haplar tercih edilir, kişisel gelişim manifestoları yazılır ve anlamlı psikoterapinin en hayati unsuru, yani "iyileştiren ilişkiler" gözden tamamen kaçmış olur, varlığından bile haberdar olunamaz.
Ruh sağlığını iyileştirmenin hiçbir kısayolu olmadığını korkmadan söyleyelim. Seans odalarında "bu görüşmelerin daha ne kadar süreceği" sorulduğunda ne yanıt vereceğimizi bilmeden çaresiz gözlerle danışanlarımızla bakışmayalım. Danışanlar bilinçdışıyla yüzleşmenin, geçmiş deneyimlere değinmenin, benliklerini keşfedebilmelerinin önemini bilen, uzun süreli eğitimler almış ve süpervizyon gruplarına katılmış psikoterapistler arasalar çok daha iyi olur.
Bu yazıyı kimler okuyacak bilmiyorum. Gerek bir meslektaş gerekse de bir danışan iseniz kendi deneyimlerinizi yorum kısmına bırakabilirsiniz.
Bu yazıyı yazma cesaretini hiç tanımadığım meslektaşlarım Erica Komisar ve Jonathan Shedler'ın paylaşımlarına borçlu olduğumu eklemek isterim.
Sevgilerimle,
Tuna
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorum bıraktığınız için teşekkürler, en kısa zamanda dönüş yapacağım, sevgiler.