pdr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pdr etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

3 Ocak 2022 Pazartesi

PDR Lisans mezunları hangi alanlarda çalışabilir?

21. yüzyılın ilk çeyreğinde olduğumuz şu günlerde multidisipliner ve interdisipliner çalışma olanaklarını neredeyse baktığımız her yerde görüyoruz. Bu iç-içelik ve bir-aradalık birçok alanın aslında birbirinden bağımsız olmadığı gerçeğini sıklıkla karşımıza çıkarıyor. Ben bu durumu kendi adıma oldukça olumlu karşıladığımı söyleyebilirim. Burada belki henüz lise ve lisans öğrencisiyken bilin(e)meyen bazı önemli kriterler söz konusu olabilir. Bu yazıda biraz bu kriter / yetkinlik / yeterliliklerden bahsetmeye çalışacağım. Her yazı gibi eksikler olacaktır elbette, siz okurların katkılarıyla bu yazının zenginleşebilmesini umuyorum.

    Not: PDR kısaltması bizler için bir ağız alışkanlığıdır. Bilindiği üzere programın tam adı Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık, yani RPD. Bu kısaltma önemli değil, alan dışı (mühendislik, ekonomi vs) bir okur geldiyse diye şimdiden bilgilendirmek istedim.


(Görsel: Rose Wong)

PDR, psikoloji ve eğitim bilimlerinin uygulama alanlarından biridir. Bu yüzden rehberlik ve psikolojik danışmanlığın temas ettiği alanlarla hem teorik hem de uygulamalı dersler okutulur. 2018 yılında PDR müfredatlarının değişmesiyle birlikte ders sayıları artmıştır, bu dersler arasında kariyer danışmanlığı, manevi danışmanlık dersleriyle, PDR'nin okul uygulamaları, kurum deneyimleri, bireyle psikolojik danışmanlık uygulamaları derslerinin varlığı dikkat çekmektedir. 

"Danışmanlık" alanı ise oldukça geniştir. Emlak, otomotiv ve ekonomi sektörlerinde bolca danışmanlık çeşidi bulunmaktadır. Biz burada; rehberlik / bireyle psikolojik danışma / grupla psikolojik danışma / önleyici ve koruyucu ruh sağlığı danışması / kariyer danışması / aile danışması gibi uygulama alanlarının ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Bu yüzden PDR lisans eğitimlerinde bol miktarda bu danışma alanlarının teorik ve uygulamalı dersleri verilir. 

Üniversite ve bölüm tercihi yapılırken birçok öğrenci tercih ettikleri bölümün içeriğini tam bilemediğinden bazı PDR öğrencileri de zaman içinde bu programın kendileri için pek de uygun olmadığını fark edebilirler, normaldir. Bu durum neredeyse tüm lisans programlarında görülür. Eğer öğrencinin PDR'yi bırakıp başka bir lisans programına geçme ya da PDR okurken çift anadal yapma şansı yoksa bu öğrencilerin de kariyerleri için yönelebilecekleri başka alanları kendileri için oluşturmaya başlamaları yerinde ve isabetli olacaktır. Bu diğer alanlarda benim ilk aklıma gelenler: Eğitim ve Gelişim Uzmanlığı, İnsan Kaynakları, Halkla İlişkiler Yönetimi/Reklamcılık'tır. Tıpkı PDR ve Psikoloji disiplinlerinde uzmanlaşmak için nasıl ki bazı eğitimler gerekliyse, bu saydığım diğer alanlar için de gereklidir. 

Örnekleyelim:

1) Eğitim ve Gelişim Uzmanlığı: Kariyer sitelerinde sıklıkla gördüğümüz bu kariyer alanları birbirine benzer isimlerle ilana çıkabilmektedir. Bu tarz ilanlarda ilk aranan kriter genellikle "İşletme, İktisat, Endüstri Mühendisliği, Psikoloji, Sosyoloji, PDR" lisans mezunlarının başvurularına açık olduğudur. Peki bu tarz ilanlar adaylardan neler bekliyor?

Eğitim ve Gelişim Uzmanı ilanı diyelim ki spor sektöründeyse, başvuran adayların hayatlarının bir bölümünde profesyonel sporculuk yapmış olmasını bekleyebilir. Spor ve spor tüketim ürünlerinin pazarlanmasında son kullanıcı deneyimini önemseyebilir, bu yüzden başvuran adaylardan pazarlama (marketing) bilgisi/deneyimi bekleyebilir. Bu tarz işlerde genellikle bol bol seminer ve eğitim verileceği için adaylardan Türkçeyi güzel konuşması, iyi bir hitap becerisi, yaratıcı drama yapmış/eğitimini almış olması, iletişim ve sunum becerilerinin gelişmiş olması, projelerde aktif yer alması/proje yazması, seyahat engelinin olmaması gibi niteliklerin sıralandığını görebiliriz. Eğer sektör hava taşımacılığı ise buna benzer başka nitelikler sektörün beklentileriyle alâkalı olarak sıralanabilir. 

2) İnsan Kaynakları Uzmanı/Uzman yardımcısı: Sektörde oldukça yaygın bir şekilde İK ya da İngilizce kısaltmasıyla HR olarak bilinir. Bu alanda iş akdi/iş sözleşmesi, sosyal sigortalar bilgisi, işe alım yapma/işten çıkarma gibi mevzuat bilgileri önemlidir. Adaylarda olması gereken niteliklerde; sabırlı olmak, dikkatli olmak, karmaşık raporları okuyup analiz etmek, personel/bordro ve özlük işlemleri alanında deneyim sahibi olmak, iş kanunu, iş sağlığı ve güvenliği hakkında da mevzuata hakim olmak beklenebilir. 

3) Reklamcılık/Halkla İlişkiler: Sektörde oldukça yaygın bir şekilde İngilizce kısaltması PR olarak bilinir. PR ajansları genellikle metin yazarı, sosyal medya yöneticisi olarak ayrı ayrı ilanlara çıkarlar. Son dönemde Digital Marketing Manager ilanları var. Marketing/pazarlama özellikle de dijital alanda son yılların gözde mesleklerinden birisidir. Burada önemli kriterler: Google Analytics, Data Studio, Tag Manager, Google Ads, Facebook & Instagram & Linkedin & Twitter reklam yönetimi yapabilmek, Google Ads ve sosyal medya remarketing reklamlarında tecrübe sahibi olmaktır. 

Özetlemeye çalıştığım alanlar hemen hemen tüm mezunlara açık olmakla birlikte, belirli yetkinlik alanlarına vurgu yapmaktadır. Bu yetkinlik/yeterlilik alanlarını geliştirmediyseniz bu firmalara yapacağınız başvurulardan sonuç alamazsınız. Yani PDR öğrencisiyseniz ve programı bir şekilde bitirmeniz gerekiyorsa henüz mezun olmadan staj yaparak, kendiniz sektörü takip ederek, LinkedIn üzerinden ilgilendiğiniz markaların yöneticileriyle iletişime geçerek, seminerleri / konferansları / buluşmaları takip edip oralara katılarak aktif öğrenmeye devam edebilirsiniz.

- Peki, PDR/psikoloji alanında devam etmek isteyen lisans öğrencileri neler yapabilir?

Bunun için PDR veya Klinik Psikoloji alanlarında yüksek lisans yapmanıza gerek yok. (İllâ psikoterapist olmak istemiyorsanız.) Birçok kişi PDR ve psikoloji lisans programlarına büyüyünce psikoterapist olma hayalleriyle geliyor ancak karşılaştıkları durum yaklaşık şöyle bir şey oluyor: Öncelikle alanda inanılmaz bir klinik psikoloji kavgası var. Ben bu konudaki görüşlerimi PDR vs Psikoloji kavgasında asıl neden: Klinik Psikoloji başlıklı yazımda dile getirmeye çalışmıştım. PDR mezunları, klinik psikoloji yüksek lisans yapacak yeterliliğe sahiptir. Ancak iş bununla sınırlı değil, alanın en önemli sıkıntılarından biri, açılan PDR ve Klinik Psikoloji yüksek lisans programlarının çok az olmasıdır. Açılan az programın büyük bir kısmı ise vakıf üniversiteleri tarafından dudak uçuklatan program ücretleriyle devam ederken, devlet üniversitelerindeki ölü toprağının sürmesidir. (Klinik psikoloji programlarının hepsinin PDR mezunu kabulü aldığını söyleyemiyorum bu arada, çoğu okul PDR mezunlarını alan dışı saymaya devam ediyor ne yazık ki. Psikolojinin diğer disiplinlerinde de benzer bir durum görülebiliyor. Bu yüzden yüksek lisans kriterlerine tek tek bakmak gerekiyor.) Açılan devlet üniversitesi programlarında da inanılmaz bir başvuru sayısı göze çarpıyor. 2021 Güz döneminde Yıldız Teknik-PDR tezli yüksek lisansına 1154 kişi başvurdu!

Psikoterapist olup danışan görmek isteyenler için psikoterapi eğitimleri şart olmakla birlikte, kimlerin hangi eğitimleri verirken hangi yeterliliğe sahip oldukları kafa karıştırıcı bir diğer sorundur. Alanda okuyan / çalışan kişiler için bu psikoterapi eğitimleri seçilirken ne yazık ki hangisi kısa süreli ve ucuzsa oraya yönelim artmaktadır. (Bilişsel ve Davranışçı Terapiler eğitimini hem Prof. Dr. Ebru Şalcıoğlu'ndan hem de yüksek lisans kapsamında Prof. Dr. Mehmet Sungur'dan alan biri olarak diyebilirim ki, 2-4 günlük BDT eğitimi gördüğünüzde lütfen oradan uzaklaşın.)

Genel ve uygulamalı psikoloji yüksek lisans programlarının ise amaçlarını ben henüz anlayabilmiş değilim. Gelişim psikolojisi, sosyal psikoloji, adli psikoloji, endüstri ve örgüt psikolojisi, travma ve ruh sağlığı, bilişsel psikoloji, deneysel psikoloji, nöropsikoloji, nöropazarlama, bağımlılık danışmanlığı ve rehabilitasyon, ruhsal rehabilitasyon gibi spesifik alanlar bence daha elle tutulur ve somut ilerlemeler kaydedilmesini sağlıyor. 

PDR mezunları diğer bir taraftan da (birçok lisans mezunu gibi) aile danışmanlığı, eğitim yönetimi, eğitim teknolojileri, erken çocukluk eğitimi, okul öncesi eğitimi, çocuk gelişimi, sosyal hizmet, üstün zekâlılar, zihinsel engelliler, kadın çalışmaları, göç çalışmaları, oyun geliştirme teknolojileri, oyun tasarımı, sağlık yönetimi, halk sağlığı, insan kaynakları gibi birbirinden değerli alanlarda yüksek lisans yapma imkânına sahipler. (Peki bu konuda öncü olan tanıdığımız uzmanlar var mı? Açıkçası benim yok, ama yok diye de yeni bir yol açılamaz mı? Bu düşünülebilir.)

Bitirirken şunu eklemek zorunda hissediyorum kendimi: Bazıları felaket tellallığı yaparak PDR / psikoloji yazmayın, çok mezun var, alan öldü-bitti diyor. Bunu diyen kişilerden şunu beklerim ben: Madem öyle, okuduğunuz PDR veya psikoloji programlarından lütfen kayıt sildirin. Mezunsanız ve alanda çalışıyorsanız da lütfen başka bir sektöre geçin. Benim haddime mi bilmiyorum ama şunu söylemeliyim: Bizim alanımız asla ölmez. Zaten hiçbir alan ölmez, gerekiyorsa şekil değiştirir. Dünya tarihinde birçok meslek şekil değiştirmek durumunda kalmış, bu değişimlere ayak uydurabilenler ayakta kalmış, uyduramayanlar ise saf dışı kalmıştır. Bu yüzden hangi alana yönelirseniz yönelin yabancı dil bilgisi, programlama/yazılım bilgisi, istatistik raporlama bilgisi, güçlü iletişim becerileri, karmaşık problemlerin çözümü alanlarında bilgilerinizi güncelleyerek sürekli artırmak adına eğitim kovalayın bence. 

Ve elbette okuyun arkadaşlar. Okulunuzun kütüphanesi başta olmak üzere ulaşabildiğiniz tüm kütüphaneleri sömürün derim ben. 

Umarım sizleri araştırmaya, soru sormaya teşvik etmiştir bu yazı. Yorumlarınızla katkıda bulunabilir, yorumunuzun başkaları tarafından görünmesini istemiyorsanız tunabaharr@gmail.com üzerinden bana e-posta gönderebilirsiniz. 

Sevgiler,

Tuna

7 Şubat 2021 Pazar

Krizdeki Eğitim Sektörü, Durdurulan İşe Alımlar, Yatırılmayan Maaşlar

Başlığı görünce "Bu ülkede eğitim ne zaman krizde olmadı ki?" diye sorgulayabilirsiniz, haklısınız da. Eğitim, adalet, sağlık, ekonomi bu ülkede hep bir kriz halindedir. Geçmişimizde ve bugünümüzde yaşanan sayılamayacak kadar çok aksaklıklar yarınımızın da belirleyicisi olacaktır, tıpkı bu zamana kadar olduğu gibi.

Malumum ilâmı: 16 Mart 2020 Pazartesi gününden itibaren eğitim kurumlarının faaliyetlerine ara verilmişti. O günden beri yokuş aşağı gitmeye devam ediyoruz. Geleceğe karşı belirsizlik çoğu kişide toleranssızlığı, sabırsızlığı beraberinde getirdi. Birçok öğrenci Mart 2020'deki online eğitim fikrini benimseyemedi. Özellikle lise grubu öğrencilerinin çok çabuk uyum sağlayacaklarını düşünürken (ilk günlerde ben görüşmelerimi Skype üzerinden yapmaya başladım) tam tersi oldu. Yani öğretmenler hemen uyum sağlarken (Zoom, Meet vs.) öğrenciler bir türlü online sisteme entegre olamadı. Bir anda kurulan Whatsapp grupları; hocaların girdikleri sınıflara eklenmeleri, velilerle kurulan ayrı gruplar, okul idaresi, okul zümre başkanları, bağlı bulunduğunuz zincir kurumun 3-4 farklı grubu derken onlarca grubun arasında boğulduk. Ve şimdi o ilk boğulmanın ardından tam 1 yıl geçti, ne değişti? Neredeyse hiçbir şey!

Kriz hâlâ devam ediyor, üstelik daha da yayılarak. Ülkenin siyasi ve bürokratik gündemine hiç değinmeyeceğim bile. Ancak eğitim sektörünü konuşmaya çok ihtiyacımız var. Neler oluyor şu an sektörde? Ben kendi gördüklerimi yazarken umarım bu yazıyı okuyan sizler de deneyimlerinizi yorumlarda paylaşırsınız.

2021 Şubat ayındayız. Okulların parası bitmek üzere. Hatta çoğu okulun bitti bile. Kış dönemleri böyledir; kasa boşalır, bu yüzden onlarca bursluluk sınavı / okula kabul sınavı diye reklam görürüz. Ocak-Şubat-Mart aylarında hızlı finansmanla kayıtlar bir şekilde alınmalıdır, ki okul ayakta kalabilsin. Kayıtlar Nisan-Mayıs aylarında da devam eder, bu aylarda alınan kayıtlar okulun çoğunlukla kârı olur ve Mayıs-Haziran aylarında "Kontenjanımız dolmak üzere" reklamları görülmeye başlanır. Peki şimdiki durumda okullar ne alemde?

Yıllardır çalışma hayatına devam edip, binlerce öğrenci mezun vermiş, ailelere güven veren kurumlar her zamanki planlarına göre devam ediyorlar. Bu kurumların sayılarının çok az olduğunu bilmem söylememe gerek var mı? Sayıca fazla olan okullar ise paniklemiş durumda. Erken kayıt avantajları ile 2021-2022 dönemine kayıt alıp ödemeleri başlatmak zorundalar. Bu noktada veliler de diyor ki; önümüzdeki yıla daha çok var, henüz almadığım bir hizmetin ücretini neden şimdiden ödemeye başlayayım? Velilere ne yazık ki şunu söyleyemiyoruz; Çünkü öğretmenlerimize 2 aydır maaş veremiyoruz, bu yüzden ödemeye başlarsanız çok mutlu oluruz. (Böyle bir şey profesyonel olmayacağı için velilere söylenmez elbette ama öğretmenlere 2 aydır maaş ödemesi yapmamak profesyonelliktir!) Her neyse, biri kalkıp veliye bunu söylese bile alınacak tepki muhtemelen şu olacaktır: "İyi de bundan bana ne!" 

Geçen hafta özel bir okulun yöneticilerinden biriyle görüşüyorum, bu okul öğretmenlerine maaş ödemesi yapmakta çok zorlanıyor ve yeni ilanlara çıkmışlar. "Hocam" dedim, "sizin okuldaki öğretmenlerin maaş problemi varken nasıl ilana çıkarsınız?" Tabi ki ilk aklıma gelen maaşlar geciktiği için istifa edenler olduğu yönündeydi. Hayır, istifa eden yoktu. Hatta olamazdı da. Nasıl yani? "Kıdemli hocaların zaten özel sektör piyasası var, sigortaları yatsın, yeri yurdu belli olsun diye burada devam ediyorlar; gecikmeli maaşlar onlar için çok da sorun olmuyor. Genç öğretmenler ise piyasayı bilmiyorlar, çevreleri yok, korkaklar, bırakıp gidemezler." Bunları duyunca şaşırdım elbette, ancak şaşkınlığım bunlarla sınırlı kalmadı. Bu kuruma görüşmeye giden öğretmenler ve idareciler de şu an çalıştıkları kurumlarda zaten maaş alamadıklarını, bir senedir kısa çalışma ödeneği aldıklarını söylüyorlarmış. "Yani Tuna Hocam, sadece biz değil piyasada kimse maaş veremiyor ki."

Evet, doğru okudunuz. Beni çok şaşırtan bir söylem bu. Zaten işe alımlar durdurulmuşken siz ilana çıkıyorsunuz ve o ilana başvuran adaylar "bir umut kapısı" size geliyor, ancak size gelse bile maaş alamayacağını bilmiyor. Bu, insanları çaresizliğin dibine sürüklemek değil de nedir?

Özel Okullar Derneği'nin verilerine göre 2020'de 900'e yakın özel okul kapanmış, yeni açılanlarla beraber kayıp 650 civarı olarak belirtilmiş. 300 bin öğrenci durumdan etkilenerek özel okul sisteminden çıkmış. (Bu da istihdamı düşürdü.) MEB dahi 2020 KPSS sonrası öğretmen ataması henüz yapmadı. Yeni mezunlardan KPSS puanı iyi olanlar atama bekliyor, şu an evde oturuyor, geri kalanlar sürekli iş arıyor ya da KPSS'ye çalışmadıkları için kendilerine kızıyorlar. Bir kısmı da 2021 KPSS'ye hazırlanıyor. "Kafayı çizdim, sıyırdım, gözü kararttım" motivasyonuyla KPSS'ye hazırlananları bizzat gördüm. 

LinkedIn'de o kadar çok iş arayan görüyoruz ki bu durum artık kontrol altına alınamaz gibi geliyor bana. Birçok yeni mezun kendi işini yapmak istiyor gördüğüm kadarıyla. "X lisans eğitimi aldım, işimi yapmak istiyorum" cümlesini görmeyen yoktur. Tamam buna saygı duyuyorum ancak artık günümüzde maaşı çok düşük değilse iş ayırmanın pek bir anlamı kalmadı. Elbette kimse kendini de emeğini de yedirmesin! Kendimizi sürekli geliştirmek zorundayız. Kişisel gelişim kitapları okuyarak, video izleyerek gelişemediğimize göre kalkıp hareket edeceğiz. Kalkıp hareket etme noktasında çok sıkıntı görüyorum. Kolay yoldan para kazanmak daha cazip geliyor bazılarına. Tamam siz nasıl isterseniz öyle olsun. Ancak emek harcayarak bir yere gelmek zorunda olan çoğunluk yabancı dil bilgisinden kişilerarası iletişime, dijital gelişmelerden basit düzeyde bile olsa kod yazmaya, yaratıcılıktan esnekliğe kadar kendini sürekli ileriye götürmelidir. 13 yıldır çalışma hayatında biri olarak diyebilirim ki, eğitim sektörü dışında çok fazla iş ilanı var, aramaları oraya da kaydırın biraz, zararını görmezsiniz. (Özellikle benim gibi PDR mezunları biraz daha şanslı açıkçası. Herhangi bir kariyer-iş ilanı sitesinde Eğitim Uzmanı diye arama yaptırırsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.)

Her şey gönlünüzce olsun.

PS: Özel mesaj ya da maille gerek LinkedIn'de eleştirel gönderiler hazırlamaktan gerekse burada eleştirel yazılar kaleme almaktan korkup korkmadığım soruluyor. Açıkçası korkudan titremiyorum elbette, ancak yine de bir tedirginlik olmuyor değil. Ben de maaşlı-sigortalı çalışan biriyim en nihayetinde. Günün sonunda ise yazıyı yazıp yayımlamaya karar veriyorum; çünkü eğer bir gün bana haksızlık edilecekse, işimden olacaksam kendi inandığım doğruları söyleyip yazdığım için olsun bu. 

Bu yazıyla ilgili görüşlerini yorumlara yazmaktan kaçınanlar tunabaharr@gmail.com adresine yazabilirler. Umarım okuduğunuza demiştir. Sevgiler. 

30 Ocak 2021 Cumartesi

PDR vs Psikoloji kavgasında asıl neden: Klinik Psikoloji

Merhaba, uzun zamandır devam eden Klinik Psikolog kimdir, kimler Klinik Psikoloji yüksek lisansı ve doktorası yapabilir tartışmaları devam ediyor. Sağduyulu açıklamalar ve yorumlar yapılabildiği gibi (hem Psikologlardan, hem Psikolojik Danışmanlardan hem de Psikiyatristlerden) oldukça yararsız ve içi boş yorumlar ve saldırılar da yapılabiliyor. (Yine aynı meslek mensuplarından.) Ben de bu yazıda kendimce, dilim döndüğünce sağduyulu bir şekilde anlatmaya çalışacağım durumu. Çünkü dünyada başka örneği olmayan bu kavga artık herkesin canını sıkıyor.


Derslerden başlayalım. Bu yazıyı okuyorsanız bu zamana kadar birçok yazı okumuş/video izlemiş/tartışmalara tanık olmuş, PDR ve Psikoloji bölümlerinin derslerini ezberlemişsinizdir. O yüzden tek tek ders karşılaştırması yapmayacağım, ancak PDR lisans müfredatına bakan herkesin "bunlar sadece öğretmen olabilir yea" cümlesini artık kuramayacağını düşünüyorum. Hâlâ kurabiliyorsa kendisine hayatta başarılar diliyorum! Yine de benim okuduğum lisans programı olan İstanbul Kültür Üniversitesi PDR programının ders planını buraya bırakıyorum.

Diğer bir konu "yetkinlik." (Ben zaten unvan kullanımından ziyade yetkinlik konusunda biraz değinmek istiyorum.) Özellikle twitter'da denk geldiğim seviyesiz tartışmalarda Psikoloji lisans öğrencileri ve mezunlarının PDR'yi Klinik Psikoloji için yetkin olmamakla suçladıklarını bolca gördüm. Ne tuhaf. Psikolojik Danışma'yla ilgili onca ders ve temel düzeyde süpervizyon al, daha lisans 4. sınıfta danışan gör, sonra da yetkin olmamakla suçlan. Bu cidden epey tuhaf bir durum. (Hatta bazı tartışmalarda PDR'deki Davranış Bozuklukları dersinin Psikopatoloji olmadığını yazanlar bile var. Gerçekten bunu yazan birileri var.)

Psikoloji lisansın Türkiye'deki bazı açmazları: 2020 yılı itibarıyla Psikoloji lisans kontenjanı (Devlet-Vakıf-Kıbrıs) 10.226'dır. PDR kontenjanı ise 6.299'dur. (Kaynak) (2021 yılı itibarıyla Psikoloji lisans kontenjanı 11.545'e yükselirken, PDR lisans kontenjanı 6.030'a düştü.) Psikoloji lisans mezunlarındaki çok ciddi sayı artışı bölüm öğrencilerini ve mezunlarını kariyer anlamında çok büyük endişelere sevk etmektedir. (Ki aynı şey PDR için de geçerlidir.) Bu yüzden Psikoloji lisans mezunları psikoloji yüksek lisans programlarının, özellikle de kavgaya asıl neden olan Klinik Psikoloji'nin sadece kendilerine ait olduğunu iddia etmektedirler. Elbette her ne kadar yetkinlik, ders programı yetersizliği, vakıf okullarının ticarileşmesi gibi bir sürü suçlamaya yönelmiş olsalar da Klinik Psikoloji YL'sinin sadece kendilerine ait olduğunu bu kadar savunmaları, twitter'dan kampanya başlatıp okulları tek tek başvuru koşullarını değiştirmeye davet etmelerinin tek bir nedeni vardır: Politika!

Bu ülkede en umulmadık alanların dahi altından siyaset çıkar. (Burada particilikten söz etmediğini anlamışsınızdır diye düşünüyorum. Tutumun politize edilmesi diyebilirim.) Psikoloji lisans öğrenci ve mezunları ister farkında olsunlar ister olmasınlar tamamen politize nedenlerle Klinik Psikoloji alanında tek olmayı istemektedirler. 

Bir diğeri "PDR psikoterapi yapamaz." Açıkçası yine ruh sağlığı yasasının olmamasıyla entegre bir sorun bu da. Şöyle; PDR bir önleyici-koruyucu ruh sağlığı alanıdır. Psikolojik danışma yapmak asıl amaçtır. Bireyle ya da grupla psikolojik danışma yapmak demek danışanda psikiyatrik bir tanı olmaması demektir. Günlük sorunlar, kısa vadeli stresli yaşam olayları vs. zaten hali hazırda sağlıklı olan kişilerle sürdürülen ruh sağlığı danışmasıdır. Bu açıdan bakınca PDR psikoterapi yapmaz diyebiliriz. Ancak bir de uzun yıllar süren, ciddi psikoterapi eğitimleri ve süpervizyonları alan PDR mezunları vardır, onlar da psikoterapi yapamaz mı? 

Örnekleyelim:

1) Alper Şahin, Boğaziçi PDR lisans-YL-doktora mezunu. Uzun yıllar TEVİTÖL'de ve Robert Lisesi'nde PDR Zümre Başkanlığı yaptı ve yine uzun yıllardır İstanbul Psikanaliz Derneği'ne bağlı çalışan bir Psikanalisttir kendisi. (Psikanalistlerle Çocuk ve Ergen Söyleşileri)

2) Ayşegül Salgın, İstanbul PDR mezunu, uzun yıllardır Acıbadem Hastaneleri'nde Pedagog olarak çalışıyor ve yine uzun yıllardır İstanbul Psikanaliz Derneği'ne bağlı Psikanalist olarak çalışıyor. Aynı zamanda Uluslararası Psikanaliz Derneği tarafından Funda Akkapulu'yla beraber Türkiye'nin ilk çocuk ve ergen psikanalisti olmuştur. 

Şimdi denilebilir ki, biz Psikanalist olamazlar demedik, Klinik Psikolog olamazlar, Psikolog unvanını kullanamazlar dedik. Kişi alanında gerekli eğitimleri ve süpervizyonu aldıktan sonra niye Psikolog unvanını kullanmak istesin ki? Aslında daha tehlikeli bir durum var, o da iki saat teorik eğitim ya da süpervizyon alanların kendini Psikoterapist olarak tanıtmasıdır; özellikle Psikoloji mezunlarında ve tezli/tezsiz Klinik Psikoloji yüksek lisansı yapanlarda (ya da Genel Psikoloji/Uygulamalı Psikoloji) bu Psikoterapist kullanımının yaygın olduğunu biliyoruz. (Elbette bu yaygınlık herkesin istediği unvanı kullanmasını meşrulaştırmaz! Akredite eğitimleri olmamalarına rağmen.)

Ben 13 yıldır çeşitli eğitim kurumlarında Rehber Öğretmen olarak çalışıyorum, ikinci lisansım PDR Haziran 2020'de bittiği için kendime artık Psikolojik Danışman da diyebiliyorum. (Edit: Şimdi de ülkede Psikolojik Danışman diye bir meslek ve bölüm olmadığını, psikolojik danışma yapma yetkimizin olmadığını iddia etmeye başlayanlar var!) 2008 yılından beri de üniversite tercih danışması yapıyorum. Psikoloji bölümüne gitmek isteyenlerde unvan takıntısını çok gördüm ne yazık ki. Yani Psikoloji lisans mezunu dışında kimse Psikolog unvanını kullanamaz deniliyor ya, zaten kendileri çıkardılar bunu, yoksa birkaç tane/birkaç yüz tane? (tam sayıyı bilmiyorum) PDR lisans + Klinik Psikoloji YL'si yapıp kendine Klinik Psikolog diyen kişi için bu kadar yaygara koparılmaz. (Bu arada kimdir Klinik Psikolog: Psikoloji veya PDR lisans üstüne Klinik Psikoloji yüksek lisansı yapandır. Kaynak) (Edit: Kaynak olarak belirtilen yasayı da "ucube yasa" olarak tanımlıyorlar artık. Tamam yasa değişsin, PDR mezunları Klinik Psikolog unvanını kullanmasın, ancak Klinik Psikoloji yüksek lisans eğitimi için yeterli oldukları da bilinsin isterim. )

Yine Psikoloji lisans dışından bir örnek verelim: Nilüfer Erdem. Nilüfer Erdem'i (Güngörmüş) Metis Yayınları'nın Ötekini Dinlemek dizisi için yaptığı Bion ve Lacan çevirilerinden tanıyanlar vardır. 

Nilüfer Hanım aynı zamanda Psike İstanbul'a bağlı çalışan bir Psikanalist. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi-İngiliz Dili ve Edebiyatı'nda tamamlıyor, yıllar sonra arayışı kendisini İstanbul Bilgi Üniversitesi-Klinik Psikoloji yüksek lisans programına getiriyor. Nilüfer Hanım'ın Klinik Psikolog unvanını kullandığını ben henüz görmedim; kendisi yazar, senarist, çevirmen, psikanalist. Ancak neyi öğrenebiliyoruz buradan; nadir de olsa Psikoloji ve PDR lisansı dışından gelip Klinik Psikoloji yüksek lisansı yapılabiliyormuş, hatta Nilüfer Hanım örneğinde iyi ki de yapılabiliyormuş diyorum ben. (Spotify: Nereden Başlasam? Psikanaliz, konuk Nilüfer Erdem.)

*Edit 1: İstanbul Bilgi Üniversitesi-Psikoloji lisans mezunu Can Gezgör, Nilüfer Erdem'in aynı üniversitede Psikoloji lisans programını tamamladıktan sonra yüksek lisans yaptığını belirtti. Ben yazıyı kaleme alırken bu bilgiden mahrumdum, bu vesileyle eklemiş olalım. 

*Edit 2: O zaman şu soru akıllara gelebilir: İstanbul Bilgi Üniversitesi diğer lisans programlarından başvuru alıyor mu? Evet, alıyor. Programın "Sık Sorulan Sorular" sayfasının linkini paylaşıyorum, buraya tıklayarak okuyabilirsiniz. (Oldukça kısıtlı bir alım olabileceğini vurguluyorlar.) Hatta bu programa daha önceden kayıt yaptırmış öğrenci ve mezunlar hakkında daha detaylı bilgilere şu linkten ulaşabilirsiniz.

Yani şimdi diyeceksiniz ki, kardeşim o zaman sen Psikoloji ve PDR lisansı dışında da Klinik Psikoloji yüksek lisansı yapılabilmesine destek veriyorsun? 

Evet, destek veriyorum. Başvuru sırasında zaten bilim sınavı ve mülakat süreçleri bütün adayları bekliyor. Bir kişi alan dışından gelip Klinik Psikoloji bilim sınavı ve mülakatında alan içi mezunlarını geçebiliyorsa zaten helal olsun ve programa alınsın. Zaten çok ama çok kısıtlı bir alımdan bahsediyoruz burada. (Bu konuyla ilgili 2020 yazında Hakan Türkçapar linç yemişti. Kaynak.)

Yine edit: Bu konuyla alakalı olarak bir başka psikiyatrist Alper Hasanoğlu da Twitter'da lince uğradı. Merak edenler buraya bakabilir.)

Hatta bir örnek daha verelim: 

Psikoloji, Klinik Psikoloji alanlarında çok sevilen bir akademisyen: Ayten Zara. Malumunuz, alandan olup da Ayten Hocayı ve psikolojik travma çalışmalarını duymayan yoktur. İstanbul Bilgi Üniversitesi-Psikoloji bölümünde 2000 yılından bu yana tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışmaktadır. PDR lisans mezunu olan Doç. Dr. Ayten Zara yüksek lisansını İngiltere'de Danışmanlık Psikolojisi, doktorasını yine İngiltere'de Klinik Psikoloji alanında yapmıştır. 

Yavaştan bitirebilim artık. Bu yazıyı hızlıca, biraz da çalakalem yazmamın sebebi (sonradan editler eklemek durumunda kalmış olsam da); Psikoloji lisans öğrenci ve mezunlarının PDR'yi alan dışı diye yaftalaması ve Klinik Psikoloji yüksek lisans programı için yetkin olmamakla suçlaması'dır.. Elimden geldiğinde sağduyulu bir açıklama yapmaya çalıştım. Ancak üzülerek söylüyorum ki, hiç de yetkin olmayan lisans öğrencilerinin tartışmaları bu kadar gündeme oturmamalıydı, Psikoloji ve PDR öğretim üyeleri ve dernek başkanları bu kadar olaya karışmamalıydı. Şimdi öğretim üyelerine, dernek yönetim kurullarına düşen görev hakkaniyetli bir şekilde ruh sağlığı yasası için birlikte çalışmak olmalıdır. Psikologlar kendi yasaları için uğraşıyorlar, bakın ne güzel mesela. Ancak bu Psikolog yasası diğer ruh sağlığı çalışanlarının negatif etkilenmesine neden olmamalıdır. 

Bu yazıyla ilgili görüş belirtmek isteyenler bana tunabaharr@gmail.com adresinden ulaşabilirler. Umarım okuduğunuza değmiştir. Sevgiler.