Geceyi Anlat Bana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Geceyi Anlat Bana etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

24 Mayıs 2022 Salı

Geceyi Anlat Bana

Doktorun bir Chambéry fraise, Baron'unsa kahve ısmarlayıp tükettikleri uzun bir sessizlikten sonra doktor, İrlandalı ve Yahudi'nin, biri yukarı diğeri aşağı doğru ilerlerken, sık sık aynı toprak üzerinde küreklerinin rastlaştığını söyledi.


"İrlandalılar okyanusun dibindeki -çok afedersin- balina pisliği kadar -kusura bakma- sıradan olabilir, ama düşgücüne," diye ekledi, "ve sefaletten kaynaklanan yaratıcılığa sahiptirler, bu da şeytandan sille yiyip melekler tarafından ayağa kaldırılmış olmalarından ileri gelir. Misericordioso! (Bağışlayıcı rabbim!) Sen beni kurtar Meryem Ana, ötekine ne olursa olsun! Peki Yahudi neyin nesidir? İşgüzarın tekidir -benzetmeyi mazur görün- genellikle üstün ve muhteşem bir işgüzardır ama işgüzardır işte." Hafifçe öne eğildi. "Tamam. Yahudiler her işe burunlarını sokar, biz de yalan söyleriz, aramızdaki küçücük fark da buradan gelir. Mesela birine güzel olduğunu söyleriz, oysa gerçekten pek gudubettir ama bu yalanımızla onu güçlendirmiş oluruz, işte şarlatanın, o büyük kuvvetin gücü budur! Ne söylesen inanırlar, bu da insanı sonunda mürşit yapar," ekledi, "ya da çok müthiş bir doktor. Tıp bilimi hakkında bir şeyler bilen yegâne insanlar hemşirelerdir, onlar da aşağılanma korkusuyla hiçbir şey söylemezler. Ama yüce doktor kutsal bir ahmak ve bilge adamdır. Gözlerinden birini, onca külliyatı devirdiği gözü kapatır ve parmaklarını vücuttaki atardamarlar üzerine koyarak: 'Bu yolun sahibi olan Tanrı, bana da üzerinde dolaşma izni verdi,' der, Tanrı hastanın yardımcısı olsun, bu söz doğrudur da; bu şekilde büyük tedaviler gerçekleştirebilir, ama arada bir Küçük Adam onu yoldan çıkarır."

Doktor bir Chambéry daha ısmarladı ve Baron'a ne içeceğini sordu; hiçbir şey istemediğini öğrenince ekledi: "İnsanlar kişisel hastalıklarını iyileştirmeye çalışacaklarına evrensel illetlerine baksınlar."

Baron, bunun kulağa dogma gibi geldiğini söyledi.

Doktor sırıttı. "Öyle mi? İyi öyleyse, o Küçük Adamı, gördüğünde bil ki sana bir omuz atıp yoldan çıkaracak."

"Şunu da biliyorum ki," diye devam etti: "Bir tastan bir başka tasa dökülen su aynı su değildir; bir gözün akıttığı yaşlar bir başkasına değerse kör eder. Neşeyle dövdüğümüz göğüs acıyla dövdüğümüz göğüsle bir değildir; birinin gülüşü başkasının dudağında dehşete dönüşür. Ebedi nehre girmeye gör kedere boğulursun! İnsanoğlunun tuttuğu her köprübaşı aynı zamanda bir pazarlıktır. Öyle olsun, n'apalım! Pacific Sokağı'na gülerek geldim ve oradan gülerek gideceğim; gülmek fakirin ekmeği. Yoksulları ve Serserileri seviyorum," ve ekledi "çünkü sefalet onları şahıs olmaktan çıkarıyor, ama ben - ben çoğunlukla can sıkıcı bir piç olarak görülüyorum, bir frengi çıbanı, safrayı tıkayan taş ya da kalbi durduran pıhtı, His hüzmesi. Dilatörü patlayasıca, spekulumu paslanasıca, işaret parmağı daha uzatamadan donup kalasıca!"

Dikkati (her zaman arka bacakları üzerinde yürüyen bir köpeğin patileri tuttuğu yerde) ellerine odaklanmıştı sanki, sonra büyük hüzünlü gözlerini içlerinde sıkça çakan bir parıltıyla kaldırarak: "Ne zaman müzik dinlesem kendimi gelin gibi hissediyorum, neden acaba?" dedi.

"Nevrasteni," dedi Felix.

Kafasıyla olumsuzladı. "Yo, nevrastenik değilim, insanlara o kadar saygım yok - laf aramızda nevrasteninin başlıca sebebidir bu saygı."

- Djuna Barnes, Geceyi Anlat Bana