50 Dakikalık Seans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
50 Dakikalık Seans etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

20 Mart 2022 Pazar

50 Dakikalık Seans

(...) Birkaç yıl önce Maryland'deki bir psikiyatri hastanesi kadrosundayken tam olarak bunu gözlemlemiştim. O zamanlar, Tanrı'nın Annesi, Meryem olduğu sanrısına kapılmış, orta yaşlı paranoyak bir kadın hastamız vardı. İlkini yatırdıktan birkaç ay sonra, aynı sanrısı olan başka bir hastayı kayıt ettik. Her ikisi de benzer sosyo-ekonomik seviyeden ve her ikisi de Katolik olan, mülayim insanlardı. Bir gün, başka bir personel ve ben mutlu bir şekilde çimenlerdeyken, iki sanrılı kadın karşılaştı ve birbirleriyle sırlarını paylaşmaya başladılar. 


Çok geçmeden ikisi de bir diğerine "gizli" kimliğini açıkladı. Ardından yaşanan şey ders vericiydi. Birincisi, "en yaşlı" hastamız, gözle görülür tedirginlik ve ani bir irkilme tepkisiyle "Şu yüzden olamazsın, canım," dedi. "Delirmiş olmalısın. İsa'nın Annesi, benim." Yeni hasta, arkadaşına kederli bir şekilde baktı ve acımanın yankılandığı bir sesle, "Korkarım ki kafası karışmış olan sensin; ben Mary'yim," dedi. Ardından, bana sadece dinleyip gözlemlememi söyleyen, benden daha yaşlı ve daha deneyimli meslektaşımın müdahalesiyle karışmamın engellendiği kısa ama nazik bir tartışma çıktı. Bir süre sonra tartışma son buldu ve ardından düşmanların birbirini temkinli bir şekilde incelediği uzun bir sessizlik geldi. Sonunda "daha yaşlı" hasta benimle ayakta dikilen doktoru el işaretiyle yanına çağırdı.

"Doktor S, Kutsal Meryem Anamız'ın annesinin adı neydi?" diye sordu.

"Sanırım, Anne idi," diye cevapladı.

Bir anda, bu hasta diğerine döndü, yüzü ışıldıyor ve gözleri parlıyordu. "Eğer sen Mary isen, ben de Anne olmalıyım, senin annen," diye belirtti. Ve iki kadın birbiriyle kucaklaştı. 

Bu hikâyeye ait bir dipnot olarak, İsa'nın Annesi yanılsamasından vazgeçen kadının bu olaydan sonra tedaviye hızla yanıt verdiği ve kısa sürede taburcu edildiği kayıtlara geçmelidir.

Psikozuna dahil olmam, gözden kaçırılmaması gereken başka bir amaca daha hizmet ediyordu. Cin fikirli Dr. John N. Rosen'ı yorumlamak gerekirse, terapist hastayla aynı davranışı sergilediğinde -ve aynı fikirleri aynı dili kullanarak ifade ettiğinde- hastanın kendi imajı ve aktiviteleri önünde ekran varmış gibi yansıtılır. Böylece, cesur bir manevrayla, gerçeklik tarafına itilir, gözlemlediği şeyin yani kendi davranışlarının karşısında durarak eleştirel bir pozisyona girmek zorunda bırakılır ve bir tutum benimsemeye mecbur kalır. Bu tutum, kısa sürede klinisyenin artık ruhsal yapıyı yeniden yapılandırmada kullandığı terapötik bir araca dönüşür. 

Bu "dahil olma terapisi" prensiplerinin üçü de -ve burada bizi meşgul etmesine gerek olmayan diğerleri- Kirk'e uygulandı. O zamana kadar onun özel alanı olmuş fanteziye doğrudan dahil oluşum, "yaşam alanına" baskı yapmış, onu aynadaki yansımasıyla karşı karşıya bırakmış ve eleştirel gerçeklik pozisyonuna getirmişti. Sonuç olarak, yavaş ama kesin bir şekilde, psikozundan uzaklaşmaya başlamıştı. 

Fakat bu arada, bana, psikanalistine (ya da kullandığım yöntem artık kesinlikle psikanaliz olmadığı için, psikoterapistine desek daha doğru olur) tuhaf şeyler olmaya başlamıştı ve bana olan şey, şimdi dönmek istediğim öngörülemeyen kişisel etkilerdir - en azından geriye dönük, eğlenceli ve öğretici oldukları için. 

- Robert Lindner, 50 Dakikalık Seans