Atlas'ın Yükü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atlas'ın Yükü etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

18 Mayıs 2022 Çarşamba

Atlas'ın Yükü

Cezamın verileceği gündü.

Tanrılar toplandı. Kadınlar soldaydı, erkekler sağda. İşte Artemis, çalıştırdığı kaslı vücudu, arkaya topladığı saçlarıyla, benimle göz göze gelmemek için elindeki yayla oynuyor. Arkadaştık onunla. Birlikte avlanırdık. 

İşte Hera, küçümser, soğuk tavırlarıyla orada. Umurunda bile değil. Yeter ki ona dokunulmasın.

Şurada da Hermes, huzursuz ve solgun görünüyor, beladan hiç hoşlanmaz. Yanında, yayılmış oturan da Hephaistos, Hera'nın sakat oğlu, huysuz ve topal, ama altın işleme ustası olduğu için katlanırlar ona. Tam karşısında, karısı Aphrodite; kocasının vücudundan iğrenir. Aphrodite'yle hepimiz yatmışızdır, ama bakireymiş gibi davranırız. Bana gülümsedi. Buna bir tek o cüret etti...

Zeus kararını okudu. Atlas, Atlas, Atlas. Adımda da geçiyor bu, bilmem gerekirdi. Benim adım Atlas, "çilekeş" anlamına gelir.

Belimi büktüm, sol dizimin üstüne çöküp sağ bacağımdan destek aldım. Baaşımı eğerek ellerimi kaldırdım teslim olurcasına, avuçlarım yukarıdaydı. Teslimiyet buydu galiba. Yazgısından kaçacak kadar güçlü biri var mıdır? Kaderin istediği kişiye dönüşmekten kim kurtulabilir?

Söz söylenmişti bir kere, arabaya koşulmuş atlarla öküzler, yuvarlak uçlu bir sabanı çeker gibi Kozmos'u peşlerinden sürüklemeye koyuldular. Dev küre sonsuzluğu yarıp geçerken, zamanın parçaları da yerinden oynuyordu. Bazıları toprağa düştü, yeryüzüne kehaneti ve önseziyi armağan etti. Bazıları göklere savrulmuştu, geçmişle geleceğin ayırt edilemediği kara delikler açtılar. Zaman baldırlarımdaki kaslara, uyluklarımdaki tendonlara sirayet ediyordu. Dünyayı yaratılıştan önce hissettim, gelecek damgasını vurmuştu bana. Hep burada olacaktım. 

Kozmos yaklaştıkça, sıcaklığı sırtımı yaktı. Dünyanın yükünün tabanıma dayandığını hissediyordum. 

Derken, sessiz sedasız, yer ve gök yuvarlanarak üzerime yığıldı, onları omuzladım.

Neredeyse soluk alamıyordum. Başımı kaldıramıyordum. Azıcık kıpırdamayı ya da konuşmayı denedim. Dilim tutulmuştu, bir dağ kadar hareketsizdim. Çok geçmedi, Atlas Dağı koydular adımı, gücümden değil suskunluğumdan ötürü. 

Boynumun yedinci omuru sızım sızım sızlıyordu. Vücudumdaki yumuşak dokular çoktan sertleşmeye başlamıştı. Geleceğimin korkunç görünümü yaşam gücümü emiyordu. Zaman Medusa olmuştu bana. Zaman beni taşa çeviriyordu.

Böyle taş gibi kaskatı ve hareketsiz, ne kadar süründüm bilmiyorum. 

(...)

Dinozorlar saçlarımın arasında ağır adımlarla gezinirken, volkanik patlamalar yüzüme fışkırırken, taşımak zorunda olduklarımın bir parçası olduğuma ayıyorum. Artık ne Atlas var tek başına ne de dünya, var olan Dünya Atlası. Beni gezip dolaşın, kıtalardan oluşuyorum. Çıkmanız gereken yolculuk benim. 

Dinleyin, dünyayı omuzlarında taşıyan adamın öyküsünü anlatıyor biri. Herkes kahkahalarla gülüyor. Sarhoşlarla çocuklardan başka kim inanır ona.

Kimse doğru olduğunu hissetmediği bir şeye inanmaz. Ben de kendime inanmayı bırakabilseydim keşke. Geceleri uyuyorum, sabah uyandığımda yok olmayı umut ediyorum. Bu hiç olmuyor. Bir dizim önde, bir dizim kıvrık, dünyayı sırtımda taşıyorum. 

- Jeanette Winterson, Atlas'ın Yükü