yapı kredi yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
yapı kredi yayınları etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

31 Ocak 2022 Pazartesi

Jan Valjean bir vebalıdır

Jan Valjean bir vebalıdır. Bütünüyle ahlaki değerleri simgeler ama yalnızca olumlu yönleriyle değil. Hugo ister istemez -ama bilinçle kurgulanmış olduğunu hiç sanmıyorum- olumlu olanın da ne olduğunu tartışmaya açmıştır. Kahramanlarının toplumsal konumlarını verirken alabildiğine acımasızdır, okuyucunun canının yanmasını ister adeta. Hugo'nun gözünün önünde bir okur manzarası vardır kuşkusuz; bunlar han odalarında, eski mutlu ve varlıklı günlerini çoktan geçmişte bırakmış ve bir anlamda köşeye sıkışmış konaklarda, köy evlerinde ve çoğunlukla Paris'in pislik içindeki sokaklarında bulunan korunmasız apartmanlarda yaşar. Yaşayınca da, böyle kıstırılmış ve çaresiz bırakılmış bir insanın yapacağı en iyi şey, kuşkusuz Sefiller'in yeni fasikülünü beklemektir.


Hugo bu insanların, yazdıklarını gözyaşları içinde okuduklarını bilir. Bir bakıma, onları ağlatabilmek ve isyan ettirebilmek yazınsal birr başarıdır zaten. Ama o bundan bir fazlasını yapar ve onları ağlatmakla kalmaz, canlarını yakar. Hugo saldırgandır. Kesinlikle kimsenin gözünün yaşına bakmaz ve kurguladığı sahnelerle birlikte, düşüncelerinin ve çözüm önerilerinin net biçimde anlaşılmasını ister. Bir ahlaki konu sonsuz bağımsızlık içerir mi? Jan Valjean bir hata yapmıştır ve Hugo şunu sorar. Bu hatanın telafi edilmesi şansı var mıdır? Edilebilirse, bu durumda, bir biçimde telafi edilebilen bir ahlaki hasar, kişiye bir ahlaki bağımsızlık, daha doğrusu bir ayrıcalık verir mi? Sefiller'in çözümlemeler ve karşılaştırmalar içeren sonsuz sayfaları içinde okur mutlaka hukuki çözümler görecektir; bu konuların tutarlı sonuçlarını, isterse eğer, eliyle koymuş gibi bulacaktır mutlaka. Ama o zamana kadar Jan Valjean bir vebalı, Javert de hukuka sonsuz bağlılığıyla birer örnek olmaya devam edeceklerdir.

Ama Jan Valjean'ın başka bir niteliği daha vardır; vicdanlı biridir o. Tanrısal adalet hakkında düşünür. Yaşamını, yaptığı hatayı telafi edebilecek fırsatı aramakla geçirir, insanlara yardım eder ve okur. Bir bakıma, yalnızca vicdan sahibi olduğu için, Jan Valjean'ı aydın sınıfından görmek gerekir. Dolayısıyla, öbür yönlerini bir yana bıraksak bile Sefiller bir yanıyla aydının sonsuz sürgününü anlatır; gittiği hiçbir yerde rahat edemez, hukukun değil de devletin soluğunu sürekli ensesinde hisseder. O devlet de, egemen sınıfın soluğudur zaten. Hukuk da onun hukukudur. İşte bu yüzden, Jan Valjean'a simgesel aydın payesini verebiliriz rahatlıkla ama Javert hiçbir zaman gerçeklik kazanmaz. Bir simge bile olamaz. Neden, başarısız bir biçimde anlatıldığı için mi? Hayır, son derece başarılıdır, okurken ona sinir oluruz. Javert'i boğazına sarılıp öldüresimiz gelir. Hatta romanın sonlarına doğru ona acırız bile. Göreve bunca bağlılık ve bunca dürüstlük "normal" değildir artık.

Zaten, Javert'ten şu sonucu çıkarırız: Kabul edilmiş yasalar bakımından "olumlu" ve "normal" her zaman tartışmalıdır elbette. Ama yine de, insanın elinde, "yazılı olmayan" bir kabul vardır. Bu her zaman, tam olarak ahlaki gerekçelerle açıklanamaz. Ama çoğunlukla, yani çoğumuz tarafından hissedilir. Bir şeyin "normal olmadığını" hissedebiliriz ama onun karşısına ille bir "normal" koymak zorunda da değilizdir. Fizik bakımından dengeyi hissetmek gibi bir şeydir bu. Onu hissettiğimiz zaman bulunduğumuz yere güven duyarız. 

İşte, Sefiller'le Yaban arasında bu anlamda bir yakınlık kuruyorum. Yaban, Anadolu'ya gittiği zaman orada hep ayrıksı durur. Oralı değildir, uzaktan gelmiştir, dolayısıyla yabancıdır ve ne tür bir hastalık taşıdığını bilemezsiniz. yabanın eti yenmez, ona ikramda bulunulmaz. Tabii bizim meşhur misafirperverliğimiz bunun dışında, bildiğin gibi. Biz misafiri severiz, ona temiz bir bardakla suyumuzdan veririz ama bir şartla. Çok uzun kalmaması şartıyla. Uzun süre kalan bir misafir yabana dönüşür ve bizi rahatsız eder.

- Faruk Duman, Sus Barbatus! 1