önleyici ve koruyucu ruh sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
önleyici ve koruyucu ruh sağlığı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

1 Nisan 2023 Cumartesi

Sürekli Ertelediğimiz Ruh Sağlığımız

Yazının başında ruh sağlığı kavramından kastımın "akıl sağlığı" olduğunu hemen belirteyim. Yoksa psikoloji araştırmaları spiritüel konularla değil, pozitif bilim açısından somut olay ve olgularla ilgilenmektedir, bunu karıştırmayalım.

Bu bağlamda ele aldığım ruh sağlığına bakalım: Ertelersek ne olur? Aslında şu an, yıllardan beri süregelen yaşadıklarınız olur, kaba bir tabirle. Kronikleşen biliş ve davranış bozuklukları eğer psikoz seviyesinde değilse çoğu kişide kabul edilebilir (?) sorunlar oluyor. Ve deniyor ki, "herkesin sorunu var," "sorunu olmayan insan yok ki!" Evet, hayatımız boyunca öyle ya da böyle çeşitli sıkıntılar yaşayacağımız neredeyse kesin. Peki bu konuda ne yapmayı düşünüyoruz? 


Bir şey yapmamak, çoğu sıkıntılı ruh hallerinin gelip geçmesini beklemek de bir seçenek elbette. Sonuçta ruh sağlığı çoğunlukla kanser, bel fıtığı, hormonal düzensizlikler, fiziksel ağrı yaratan hastalıklar gibi seyretmez. Bu yüzden ruhsal anlamda yaşanılan sıkıntıları ertelemek, ileriye ötelemek, görmezden gelmek, nasılsa düzelir demek daha kolay ve tercih edilir bir yöntem oluyor. Psikoterapiye gitmek, psikolojik danışma hizmeti almak da kişinin kendine yaptığı bir yatırımdır en nihayetinde. Bu yatırımı yapmaktan çoğu zaman imtina ediyoruz. Neden? Çoğu kişiden duyduğum kadarıyla "deli damgası" yememek ve insanların bize acıyarak bakmasını engellemek gibi ciddi bir uğraş veriyoruz da ondan.

Beni şahsen tanıyan arkadaşlarımdan bazıları ara sıra psikolojik sorular soruyorlar bana. Bu konuşmalar genelde yalnız olduğumuz yerlerde, kimsenin bizi duyamayacağı şekilde gerçekleşiyor. Sorular da genellikle "Bende bir tuhaflık görüyor musun?" ya da "Dışarıdan nasıl görünüyorum?" veya "Bir terapist olarak beni nasıl değerlendiriyorsun?"dan başlıyor, ardından yaşadıkları uykusuzluk, gerginlik, huzursuzluk, belirsizliğe tahammülsüzlük, gelecek kaygısı, cinsel işlev bozukluğu gibi daha özel konulara gitmeye başlıyor. 

Gitmeye başlıyor da ben bu sırada hiç de rahat konuşamıyorum. Çünkü karşımdaki kişiler arkadaşlarım. Yani terapi uygulamadığım insanlar. Arkadaşlarımın "sıcak noktaları"nı bilmiyorum, bu yüzden hangi konu başlığı, dil kullanımı, kelime seçimi onları nasıl etkiler, bunları bilmeme imkan yok. Bu yüzden verdiğim geri bildirim nasıl sonuçlanak diye kafam karışıyor ve çok dikkatli konuşuyorum. İşin bu tarafını bilmeyen arkadaşlar ise yuvarlak cümlelerim karşısında genelde hayal kırıklığı yaşıyorlar :) 

İşin aslı şu ki, doğmadan önce anneyle kurulmaya başlayan ilk ilişkiden itibaren çevremizle sürekli gelişen bir ilişki ağına sahibiz. Çok renkli ve çok sesli bu sosyal çevre çoğu zaman istediğimiz, beklediğimiz insanları ve olayları bize vermeyecektir. Genetik geçişleri şimdilik bir kenarda tutarsak, bu sosyal çevre bağlamında biz de nasibimize düşen değişimleri, etkileşimleri yaşıyoruz. Doğumdan sonra edindiğimiz tüm yaşanmışlıklar, tüm deneyimler de bizi biz yapmaya başlıyor. Ebeveynlerimizden gördüğümüz ilgi, alaka, yakınlık vs. bizim kendimizle de nasıl ilgileneceğimizi birçok açıdan belirliyor. Seviliyor muyum, sevilmeye değer miyim, onaylanıyor muyum, haklı mıyım, haksız mıyım, görülüyor muyum, önemseniyor muyum, ciddiye alınıyor muyum... bunları uzatmak mümkün tabi. Neredeyse hiçbir zaman tam olarak yanıtlayamadığımız bu sorular içinde boğulduğumuz da olur, ama benim özellikle bu yazıda değindiğim konu şu: Bu sorularla ne yaptığımız kendimize karşı bakış açımızı ve dolayısıyla hayatımızla ne yaptığımızı da belirliyor. 

Ruhsal sağlığı erteliyor olmak kendimize yatırım yapmamızı engelliyor olabilir, kendimizi buna değer görmüyor olabiliriz, ama söz konusu çocuğumuz olunca nasıl koşa koşa iyi bir terapiste gittiğimizi de lütfen göz önünde bulunduralım. Bu ne demek olabilir? "Ben o kadar önemli değilim, alıştım zaten böyle yaşamaya, ama çocuğum benim yaşadıklarımı yaşamasın. Onun sağlığı ve mutluluğu için ne gerekiyorsa yaparım.

Harika değil mi? Böyle fedakar anne-babaları görünce insanın içine güneş doğuyor. Bir de işin şu tarafı var: Çocuğa yapılan ruhsal sağlık yatırımında çocuk sağlıklı olanı öğrenip devam ederken, ruhsal sağlığını ihmal eden anne-babasına bakışı nasıl olacaktır kim bilir? Küçük bir çocukken aile evinde kendini geri plana atmaya alışmış birey, büyüyüp kendi ailesini kurduğunda, bu sefer çocuğunu ön planda tutup kendini yine geri plana attığını ne zaman fark eder sizce? Fark ettiğinde de bu farkındalıkla ne yapar? 

Bu noktada "yaşam" ve "hayat" arasında kendimce yaptığım ayrıma değineyim: Hani derler ya "Hayata bir defa geliyoruz" diye. Bunu "Yaşam bir tane, fiziksel ve biyolojik tek bir yaşamımız var ama bu yaşam içinde farklı hayatlara sahip olabiliriz" diye algılıyorum ben. Aile hayatımız, iş hayatımız, değiştirdiğimiz işlerde farklı farklı hayatlarımız, arkadaş hayatımız, özel hayatımız, yurt içindeki hayatımız, yurt içinde farklı şehirlerdeki hayatımız, yurt dışı hayatımız, kariyer hayatımız... 

Yaşanılan her yeni gün yeni bir hayat kurmak için fırsat olabilir mi? Ve bu yeni hayatlarda artık kendimizin ruhsal sağlığıyla ilgilenmek gibi bir adım da olabilir mi? Sadece soruyorum, beraber düşünelim diye.

Sevgilerimle,

Tuna

17 Temmuz 2022 Pazar

Şu "Depresyon" Meselesi

Depresyon, mental bozukluklar içerisinde sadece ülkemizde değil tüm dünyada en çok görülen hastalıklardan biridir. Evet, depresyon tıbbi bir hastalıktır. Romantizme edilemez. Özenilecek bir yanı yoktur. Kişilerin depresif modunun açık olduğu günler veya saatler olabilir. Tıbbi anlamda depresyon diyebilmek için başka kriterlerin de karşılanması gerekir. 


İnsanın başına gelen olaylar veya durumlar karşısında hemen herkeste görülebilen üzüntü duygusundan farklı bir tepkidir depresyon. Bazen depresyonun kendiliğinden sonlandığı da olur. Ancak kendi kendine sonlanmasını beklemek durumu kronikleştirebilir. Bu yüzden çevremizden "kendiliğinden geçer", "senin bir şeyin yok, kendi kendine yapıyorsun bunu", "çok eve kapandın dışarı çık biraz" gibi cümleler duyduğumuz olur. Böyle bir yaklaşım depresyonda olan kişi için hem daha üzücü olur hem de "anlaşılmıyorum" tepkisinin gelişmesine neden olur ve kişi daha da içine kapanır, bir şey anlatmayı da bırakır. Bu tür durumlar ruh sağlığı uzmanlarının en istemediği durumlardır, çünkü o kişi sonrasında tedaviye geldiğinde işler artık oldukça güçleşmiştir.

Depresyon için tek bir neden belirleyebilmek oldukça zordur. Değerlendirme görüşmesinde odaklandığımız konular tetiklenmelerin nasıl olduğudur. Yani kişiyi depresyona götüren yolda birçok etkenin etkileşim içerisinde olduğunu varsayarız ve bunları bulmaya çalışırız, tek bir nedene bağlamaya çalışmayız. Kişinin yaşamını dönemlere ayırarak bir bütün ifade edebilecek başlangıç hipotezine ulaşmaya çalışırız. 

Genetik geçişler depresyonda önemli midir? Evet, önemlidir. Ancak yukarıda değindiğim gibi depresyon sadece genetik geçişlerle, kişinin beyninde meydana gelen biyokimyasal değişimlerle açıklanamaz; kişinin yaşam alanları kesinlikle etkilenmiştir, yaşam alanlarında baş edemediği durumları tek tek anlayıp bunlara formülasyonumuzda yer veririz. Kişinin kişilik yapısı, iş çevresi, sosyal çevresi, özel hayatı ve bu alanlardaki işlevsizlikler/bozulmalar kişiye nasıl bir tedavi verileceğinin planlanmasında çok önemlidir.

Depresyonda sıklıkla gözden kaçırılan bir durum da kişinin düşünme şeklidir; düşünceleriyle ne yaptığı, düşüncelerine ne tepkiler verdiğidir. Kişi kendi idrak etme hallerini, olayları ve durumları nasıl algıladığını ve bunlara hangi tepkileri verdiğinde depresyon yaşadığını belirlemeye başladığında düşünme şeklinde değişimler yaratmaya evriliyor, düzenli bir terapi süreciyle de bir zaman sonra gerçekten bilişsel ve davranışsal değişimler o kişinin hayatında kalıcı olmaya başlıyor. 

Belli şartlar altında herkes depresyona girebilir. Bu şartların oluşmasını engellemek, kişilerin idraklerinde bir değişime gitmesi demektir, bu da fark yaratır. Kısacası kişiler Risk Yönetimi yaptığında depresyonu ortadan kaldıracak süreç de başlamış olur. Genelde bizim gibi duygu ve düşüncelerini istediği gibi ifade edemeyen toplumlarda "içine atan" insan sayısının fazla olduğunu görüyoruz. Risk Yönetimi yapmayıp içine kapanmaya başlayan kişilerin depresyona yatkın olduğunu söylemek yanlış olmaz sanırım. Bu tek başına depresyona neden olamaz, ancak depsreyonun oluşmasında önemli bir etkendir. 

Kişilerin Risk Yönetimi yapmasını ben çok önemli buluyorum. Çünkü bizim ülkemizde genelde Kriz Yönetimi yapılmaya çalışılıyor. Yani olaylar olduktan sonra hemen ve acilen ruh sağlığı uzmanlarından çözümler üretmeleri bekleniyor. Önleyici ve koruyucu ruh sağlığı kavramı da tam olarak burada devreye giriyor. 21. yüzyılda çoğu insan artık ruh sağlığı uzmanlarına daha çok başvurur oldu. Daha 10-15 yıl öncesine kadar başvuru sayıları daha azdı. Başvurular şimdi (pandeminin de etkisiyle) çok arttı, ancak bu sefer de karşımıza oturan kişilerin çok zor durumda olduklarını, sarsıcı bir krizin içinde olduklarını, yaşam alanlarının inanılmaz etkilendiğini görebiliyoruz. Ruh sağlığı uzmanlarına başvurmak için hasta olmayı beklemeyin

Neler yapılabilir? 

İnternetten bulabileceğiniz sağlık kuruluşlarının güvenilir yazılarını okuyabilirsiniz. Depresyon tanı kriterlerini kendinizde sorgulayabilirsiniz. Yine hemen bulabileceğiniz Beck Depresyon Ölçeği'ni doldurabilir, yönergede belirtildiği şekilde puanınızı hesaplayabilir, skalanın neresinde durduğunuzu öğrenebilirsiniz. (Puanınız beklediğinizden yüksek çıkarsa endişe etmeyin, bu ölçeklerin yanılma payları vardır, önemli olan sizin kendinizi nasıl hissettiğinizdir. Ne kadar işlevsel bir şekilde düşünce ve davranışa odaklanabildiğinizdir.) 

Son zamanlarda kendinizde fazladan bir yorgunluk, kronikleşmeye yüz tutan ağrılar, gerginlik, endişeli düşünceler vs. görüyorsanız yukarıda dediğim gibi Risk Yönetiminizi yapmaya başlayın ve hastalanmayı beklemeyin. Ancak klinik tablonuz daha ağırsa mutlaka öncelikle bir psikiyatriste başvurun. Hekim olan psikiyatrislerin kapsayıcı ruhsal durum muayeneleri sonucunda tanı alabilirsiniz. Diğer bütün fiziksel hastalıklar elendikten sonra psikiyatrik tanı konulabilir, bunu da sadece hekimler yapabilir, bunu unutmayın. 

Ağır klinik tablonuz yoksa ancak yaşam alanlarınızın etkilenmeye başladığını fark ediyorsanız bir ruh sağlığı uzmanı aramaya başlamanız yerinde olur. 

Depresyonla ilgili olarak genel bilgiler vermeye çalıştığım bu yazı umarım okuduğunuza değmiştir, sevgilerimle.

Tuna