Marieke Lucas Rijneveld etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Marieke Lucas Rijneveld etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Haziran 2022 Pazartesi

Akşamlar Rahatsız Edicidir

Montumun cebinden öğretmenimizin bize Anne Frank'a yazdırdığı buruşturulmuş mektubu çıkartıyorum. Bu ödev bana çok saçma gelmişti. Anne Frank ölmüş birisiydi ve köyümüzdeki posta kutularının sadece iki bölmesi olduğunu biliyordum: Bir tanesi "diğer posta kodları" için, diğeri "8000'den 8617'ye kadar olan posta kodlu gönderiler" için. Aralarında cennete gidecek gönderiler için olanı yok. Bu da zaten çok aptalca olurdu çünkü ölmüş insanlar her zaman yaşayan insanlardan daha fazla özlendiğinden, cennete çok fazla posta giderdi.

"Mesele zaten senin bunu iç dünyanda nasıl hissettiğin ve yaşattığın" demişti öğretmenim. Ona göre ben, fazlasıyla iç dünyamda yaşıyormuşum ve dış dünyamda yaşamayı o kadar beceremiyormuşum. Oysa iç dünyamda kendi başıma yaşamaktan daha kolay olduğu için bazen dış dünyamda gereğinden uzun kaldığım da olur. sandalyemi biraz Belle'ya doğru yanaştırdım. Ortaokul birinci sınıfın ilk haftasından beridir yan yana otururuz. Saman sarısı saçlarının arasından fırlayan kepçe kulakları ve henüz tam bitmeden öylece kuruyup kalan kil bebeklerin yüzündeki gibi biraz eğri duran bir ağzı olduğu için onu hemen sevmiştim. Hasta inekler de her zaman daha iyi olurlar, aniden tepmedikleri için rahatlıkla okşanabilirler. Belle hafifçe bana doğru eğildi ve fısıldayarak: "Üniformandan hiç bıkmayacak mısın?" diye sordu. Göz kalemiyle boyanmış gözlerini -alta ve üste çekmiş olduğu çizgiler sayı doğrularında bir an evvel cevaba ulaşabilmek için büyükçe çizilen yaylara benziyordu- montuma yöneltişini takip ettim. Kapüşonumun tükürükten kuruyarak sertleşmiş bağcıkları göğsüme uzanıyordu. Rüzgârda bazen birer göbek bağı gibi boynuma dolanıyorlardı. 

Başımı hayır anlamında sağa sola salladım.

"Okul bahçesinde senin hakkında konuşuyorlar."

"Ee, ne diyorlar?"

O esnada sıramın altındaki çekmeceyi hafifçe araladım; sınıfta çekmecesi olan bir tek ben kalmıştım, sıra aslında ortaokulun hemen yanındaki ilkokula ait bir sıraydı. Alüminyum folyolarla kaplanmış paketlerin görüntüsü beni rahatlatıyordu, bebe bisküvilerinden bir toplu mezar görüyordum. Karnım gurulduyordu. Birisi bisküvileri ağzına aldıktan sonra tekrar alüminyum folyoya tükürmüş gibi yumuşamaya başlamıştı bazısı. Yemekler bağırsaklarına gider, bağırsakların da onlardan kaka yapar. Buradaki klozetlerin hepsinin içinde tepsi gibi düzlük bir kısım var - kakamı oraya yaptıktan sonra beyaz bir tabakta bana servis edilecekmiş gibi de ben de buna teşekkür etmek zorundaymışım gibi. Kakamı içimde tutmalıydım.

"Memelerin çıkmadığı için hep mont giydiğini ve onu da hiç yıkamadığını söylüyorlar. İnek gibi kokuyorsun."

Belle sayfasındaki başlığın sonuna dolma kalemiyle bir nokta koydu. Bir anlığına bile olsa o mavi noktanın yerinde olmak istedim. Ve benden sonra hiçbir şeyin gelmemesini. Hiçbir özetin, hiçbir düşüncenin, hiçbir özlemin olmamasını. Hiç ama hiçbir şeyin. 

Belle beklentiyle bana baktı. "Tıpkı Anne Frank gibisin, saklanıyorsun." Kurşun kalemimi çantamdan çıkardığım değirmen şeklindeki kalem açacağıma soktum, ucu sivrilene kadar kolunu çevirdim. Sonra ucu iki sefer daha kırılana kadar çevirmeye devam ettim.

- Marieke Lucas Rijneveld, Akşamlar Rahatsız Edicidir