10 Mayıs 2022 Salı

Aşk ve Yasak

Tam bir seçme özgürlüğünün ortasında, aşk ve cinsellik mevzuları ilk başta özgürleştirici görünebilir. Cinsellikten keyif almak söz konusu olduğunda, toplumsal yasaklardan tamamen azat olma fikrinden daha iyi ne olabilir ki? Nihayet ebeveynlerin ve toplumun gözünde neyin doğru ve normal olduğunu dert etmemek ne kadar da güzeldir! Cinsel eğilimimizi ve hatta cinsel farkın fiziksel görünümünü bile değiştirmek ne kadar da özgürleştirici!

Psikanaliz insan arzularını incelerken, arzuyu daima yasakla ilişkilendirmiştir. İstediğini elde edemediği için acı çeken birisi söz konusu olduğunda çözüm, istediğini elde etmesinin önündeki engelden kurtulmak değil, o insana bir şekilde o sınırın ta kendisini "kucaklamayı" öğretmek ve arzu nesnesinin tam da erişilmez olduğu için çekici olduğunu görmesini sağlamaktır.

Cinsellik söz konusu olduğunda bugün pedofili, ensest ve tecavüz haricinde yasak bir bölge yok gibi görünüyor. Bunaltıcı bir keyif alma baskısı var. Cinsel ihlaller nihai haz olarak pazarlanıyor. Fikir şu: Cinsel performansımızı geliştirmeye çalışır, yeni numaralar öğrenip alıştırma yaparsak, erişebileceğimiz tatminin sınırı yoktur. Cosmopolitan dergisi, en son haz tekniklerinde henüz ustalaşmamış olanları seks okuluna kaydolmaya teşvik ediyor. Gelgelelim popüler medyada, keyif almanın pazarlanmasının yanında, oturmuş birçok ilişkide cinsel heyecanın kaybolduğundan da bahsediliyor. Erkekler Mars'tan Kadınlar Venüs'ten kitabının yazarı John Gray'in, "Niye anneannem benden daha çok sevişiyormuş gibi görünüyor?" konulu bir yazısı var. Gray'in bu soruya yanıtı yine bir sürü tavsiye içeriyor: Gevşeyin ve arzuyu uyandırmak için şöyle veya böyle bir strateji uygulayın vs. Yasaklar her daim hayatımızdaydı ve hâlâ da öyleler, ama kalıpları değişti. Geçmişte yasaklar, toplumsal ritüeller yoluyla aktarılırken, bugün birey kendi sınırlarını kendisi koyuyor. Birey artık hem kendi kendini yaratan, hem de kendine yasaklar koyan bir özne.

Toplumsal yasaklar beraberinde her zaman bir tür tatminsizlik getirir. Tatminimizin önünde engeller olduğunda genelde yakınırız: mesela paramızın yetmediği bir nesneye sahip olmak istediğimizde veya karşılık vermeyen birine âşık olduğumuzda. Ama tuhaftır, tatminimizin önündeki engeller ortadan kalkar da istediğimizi alacak olursak, istediğimiz şeyin hiç de bu olmadığı hissine kapılıp başka bir şey aramaya başlayabiliriz. Bu tür tatminsizlik belirtileri arzunun işleyişinin ayrılmaz bir parçasıdır.

Sınırsız tatmin ve kendini gerçekleştirme vadeden ama yine de tatminsizlikten beslenen bir toplumda (aksi halde böylesine tutkulu tüketiciler olmazdık!), hüsran hissi yeni sorunlar doğurur. Hüsran çoğu zaman birey için tatminsizlikten daha sancılıdır. Tatminsizlik arzuyla iç içe olabilir, oysa hüsran, jouissance -keyif alma şeklimizin ta kendisi- ile ilgili sorunlarımıza ilişkindir. Jean-Pierre Lebrun şöyle yazar: "Jouissance istemi toplumsal alana hâkim olduğunda, proleterler arası kardeşçe dayanışmanın yerini çekişme ve rekabet alır. Toplumsal öfkenin azdığı yer burasıdır."

Mesela günümüz ırkçılığının nadiren tartışılan yönlerinden biri, insanların başkalarının keyif alma biçimlerine yönelik itirazıyla ilgilidir. İnsanlar kimi zaman diğer ulusların veya ırkların fazla gürültücü olduğundan veya yemeklerinin kokusundan şikâyet eder ya da aşırı olduğunu farz ettikleri cinsel faaliyetleriyle dalga geçer. Bu yakınmaların arkasında, kendi erişimleri dışında olan sınırsız bir hazzın, bir tür jouissance'ın başkaları için erişilebilir olduğu korkusu yatar. Bu da belli bir hüsran veya haset doğurur. Burada bizi rahatsız eden, bizim istediğimiz bir şeye başkalarının sahip olduğu gerçeği değildir sadece: Onların keyif alma şeklinin kendisine itiraz ederiz. Başkalarının aldığı farz edilen bu keyif konusundaki hüsran çabucak şiddete dönüşebilir. İstediğimiz belli bir arzu nesnesini başkalarının elinden kapmak değildir; onların farz edilen keyfini bozmak ve onları insan olarak küçük düşürmektir. 

Kişisel ilişkilerde hayali haz doruklarına ulaşma girişimlerimiz çoğunlukla başarısız olur. Biz de partnerimizden kurtulmayı tercih ederiz. Hüsran devreye girer ve jouissance bulma aczimiz başkasına dönük bir şiddete yol açar. Sonrasında kimi zaman bu kayıp jouissance'ı, bağımlılık yapan maddeler yoluyla bulmayı dener veya bir partnerden diğerine geçerek eksiğimizi kapatmaya çalışırız. 


- Renata Salecl, Seçme İkilemi 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum bıraktığınız için teşekkürler, en kısa zamanda dönüş yapacağım, sevgiler.