Ayrılma kavramını anlamayı kolaylaştırmak için bilgisayar benzetmesinden yararlanabiliriz. İnsanın bilgisayarlar hakkında çok sayıda kurgusal esere konu olmuş, korku dolu bir düşlemi vardır: Onları üretirken eksik (fazla veya yanlış) yapılacak bir şeyin, bir gün onların otonomilerini kazanmalarına yol açabileceği. Böylece, bilgisayarların, kendi arzularına sahip olup insanın (Öteki'nin) yazılımından, onlardan beklenenden ve içinde bulundukları yabancılaşmadan kurtularak bağımsızlaşacaklarını ve sonrasında insan türünü bir felaketin beklediğini kurgulmaktayız.
17 Mart 2023 Cuma
Lacan'da Ayrılma Kavramı
12 Ekim 2022 Çarşamba
Sonsuz Öpüşme, Aşk Üzerine Kısa Dersler
"Ayrılma/Bölünme"
Peki ayrılık ne anlama geliyor? Ayrılmak birinden kopmaktan, iki kişinin aralarına mesafe koymasından, birbirini bir daha görmemekten ibaret değildir. Ayrılık hiçbir zaman dışsal bir hareket tanımlamaz; bir kimseden veya şeyden kopmak değildir. Mesafe koymaktan, uzaklaşmaktan, kendini farklı bir konuma taşımaktan ibaret değildir.
4 Ekim 2022 Salı
Arzu ile Jouissance
Freud yetişkinlikte ortaya çıkan kaygının suçluluk duygusuyla bağlantılı olduğunu, bundan dolayı kaygıyla üstben arasında önemli bir bağ olduğunu öne sürmüştür. Lacan da bu bağlantının altını çizmiş ve üstbenin, özneye keyif almasını emreden ama aynı zamanda bu keyif uğraşında başarısız olacağını alaycı bir şekilde öngören bir ses olarak işlediğine işaret etmiştir.
Arzu tatminsizlikle (nesnenin eksikliğiyle) bağlantılıdır daima, oysa jouissance özneyi nesneye yaklaştırır - çoğunlukla da can yakarak. Arzunun eksiklikle bağlantılı olduğunu söylerken şu iki sonuca varmakta acele etmemeliyiz: Arzuyu tatmin edebilecek bir nesne asla yoktur; başarısızlıkta başarı, eriştiği şeyin asla istediği şey olmadığından yakınan arzu öznesine özgü bir stratejidir.
Arzunun paradoksal özelliği, bir nesneden diğerine giden ve asla tatmin olmayan bir çeşit doymak bilmez ağız olmayışıdır: Arzunun kendisi, ancak özne arzu nesnesiyle, yani Lacancı nesne a -eksikliğin kendisinin bir başka adı- ile karşılaştığında harekete geçer. Ne var ki eksiklik, bir arzu nesnesiyle karşılaştığımızda değil de arzunun yerini jouissance aldığında var olmaya başlar - yani artık arzunun uçucu nesnesi olmayıp çoğunlukla acıyla birlikte belli bir keyif uyandıran, dolayısıyla özne için dehşet verici olan nesneye yaklaştığımızda.
Aşk ilişkilerinde bu, yoğun istek duyduğu bir partnerle nihayet başarılı bir cinsel karşılaşma yaşayan, ama bunun sonucunda bu deneyimden dehşete kapılan ve partnerini anında terk eden bir histerikte meydana gelebilir. Ne var ki mesele sadece öznenin arzusunun tatminsizliğini (yani erişilemeyen nesneye duyduğu özlemi) korumak istemesinden ziyade, jouissance nesnesine fazla yaklaşmakla bağlantılı olabilir. Lacan bu bağlamda şöyle bir yorum yapar: Orgazm, öznenin genelde gayet iyi tahammül ettiği bir kaygı halidir; ne var ki öznenin pekâlâ kaçınmak istediği bir nokta da olabilir.
- Renata Salecl, Kaygı Üzerine
23 Kasım 2021 Salı
Kaygı Çağı
Freud için kaygıdan bahsetmek demek, öncelikle ve temel olarak kastrasyondan bahsetmek demekti, ki buna katılmamak mümkün değil. Kastrasyon kavramını içermeyen bir kaygı teorisi olamaz. Hatta Freud başlarda kendi kendine bir çıkmaz yaratıp kastrasyonu penisin kaybedilmesi tehdidiyle ilişkilendirince, buradan mantıksal -ama klinik değil- bir çıkarsama yaparak erkeklerde kaygının daha çok olduğunu, kadınlarda ise penis olmadığı için kaygının olmadığını, bunun yerine penis hasetinin [Penisneid] olduğunu söyleyecekti.